İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

ÇİN AFRİKA’YI FETHEDİYOR

 

Çin, yaklaşık olarak 13 yıldan beri çok uzak coğrafyalara elini uzatmaya başladı. Bu coğrafyaların en başında ise Afrika bulunuyor. Çinli iş insanları ve hatta keşif uzmanları rotayı Afrika’ya çevirdiler. Hedefleri ise gayet açık ve net: Para kazanabilecek her alana ulaşmak. Çin, her geçen gün Afrika’nın her hücresini ele geçirmeye devam ediyor.

Afrika’nın Zenginlikleri

İlk olarak Afrika’da bulunan zenginliklere göz atmakta fayda var: Petrol, doğalgaz, elmas, uranyum, bakır ve hatta altın… Afrika’nın sahip olduğu bu muazzam zenginlik Afrika halkı ve hükümetleri tarafından gayet normal ve alışılmış bir durum olarak karşılanırken diğer ülkeler içinse adeta bir hazine. Peki bu zenginliklere rağmen Afrika zengin bir kıta mı? Maalesef hayır. Bölgedeki iç savaşlar ve örtülü işgaller, Afrika Kıtası’nın sahip olduğu bu zenginlikleri gölgeliyor. Çin ise sessizce Afrika’nın her bölgesine yerleşmeye devam ediyor.

Afrika ormanları her geçen gün Çin tarafından parsel parsel talan ediliyor. Özellikle Kamerun, Gabon ve Mozambik bölgelerinden çok fazla ahşabı Çin’e taşıyor. Hatta bu talan etme işini o kadar abartıyor ki Kongo havzasında üs kurarak bölgede daha fazla söz hakkına sahip oluyor. Buna ek olarak cep telefonlarında kullanılan ve önemli bir maden olan koltanın neredeyse %75’i Afrika’da bulunuyor. Bu da Çin’in teknoloji açısından ilerlemesi için önemli bir maden.

Çin’in “İpek Yolu” projesi tabii ki Afrika kıtasını da kapsıyor. Çin, ABD ve Fransa’yı geride bırakarak Afrika ile işbirliği yapan ülkeler arasında artık ilk sırada yer alıyor. 2010 yılında Demokratik Kongo Cumhuriyeti ile yapmış olduğu 20 yıllık anlaşmada Çin, 2030 yılına kadar bu bölgeden bakır, kobalt ve neredeyse 400 ton altın çıkarma hakkına sahip oldu. Hem de olması gerektiği fiyattan çok daha ucuz bir fiyata anlaştılar.

Çin’in Afrika’yı sessizce ele geçirişi sadece ticaret alanında sınırlı kalmıyor. Neredeyse tüm Afrika, Çin tarafından tasarlanıyor. Çin’in Afrika bölgesinde yapmış olduğu bir eylem daha var: Bu da tam anlamıyla mafyacılık. Afrika’yı ilk olarak kendisine borçlandırıyor ama borcun geri ödemesini para ile gerçekleştirmiyor. Bunun yerine ülkenin sahip olduğu limanları ve önemli bölgeleri devralıyor. Sri Lanka hükümeti 8 milyar dolarlık kredi borçlarını ödeyemeyince Aralık 2017’de Hambantota Limanı’nı Çin’e devretti. Bu liman 99 yıllığına Çinli şirkete devredildi. Zambiya, Eylül 2018’de Kaunda Uluslararası Havaalanı’nı borcuna karşılık Çin’e devretti.

Tüm bunlarla da yetinmeyen Çin, bölgede çok yoğun bir istihbarat akışına da sahip. Ocak 2017’de Afrika Birliği’nin Etiyopya’daki genel merkezinde çalışan bir mühendisserver’larda bir terslik olduğunu fark ediyor. Üzerinde çalışmaya başlıyor ve birkaç günün sonunda ise sorunun ne olduğunu çözüyor. Afrika Birliği genel merkezinde yaşanan hemen hemen her şeyin e-mail ve ses dosyaları olarak Şangay’daki bir server’a transfer edildiği ortaya çıkıyor. 2012 yılında faaliyete geçen Afrika genel merkezinin tüm maliyetini Çin’in karşıladığını göz önünde bulundurursak aslında bu olay çok da şaşırılacak bir durum değil. Çinli mimarlar, mühendisler tarafından tasarlanan ve Çin tarafından inşa edilen bu binada Çinli yazılımcıların emeği de büyük. Hal böyle olunca Çin’in Devlet Güvenlik Bakanlığı fırsatını bulduğu için Afrika Birliği’ni gizlice dinlemekten geri kalmıyor.

Her geçen gün büyümekte olan Çin, tüm Afrika’ya resmen hediyeler saçıyor ama bu hediyelerin arka planı aslında o kadar da iyi niyetli değil. Bu hediyelere karşılık yeri ve zamanı geldiğinde eyleme dökeceği planları olduğu gayet açık. Tüm Afrika’ya yollar, tren hatları, barajlar, limanlar, havaalanları hediye eden Çin, bu durumu sadece ilişkileri güçlendirmek için yapmıyor. Ulaşım projelerinden petrol ve baraj gibi enerji projelerine, gayrimenkul projelerinden madenciliğe kadar geniş bir yelpazede iş birliği adı altında kanser hücresi gibi Afrika’da yayılmaya devam ediyor. Afrika’da limanlar, stadyumlar, tiyatrolar, devlet binaları ve aklınıza gelebilecek her alanın inşasında Çin’in parmağı var.

Çin her ne kadar bu eylemlerini dostluk ve işbirliği adı altında gerçekleştirdiklerini dile getirse de aslında durum pek de öyle görünmüyor. Çin, bu ülkelere muazzam yatırımlar yaparken, bu yatırımları kabul eden ülkeler ise inanılmaz bir şekilde Çin’e borçlanıyor. Kenya örneğine bakarsak, şu an ülkenin dış borcunun %72’si Çin’e ait. Bu yatırımların istila kısmı bir yana bir de sosyolojik boyutu da bulunuyor. Çin, kendisinin en büyük rakibi olan ABD’nin aksine dünyada çok da fazla dosta sahip değil. Böylece Afrika’ya verilen hediyeler ile sahte bir dostluk inşa etme peşinde. Ama bu başka bir tehdidi de ortaya çıkarıyor. Şu an Çin, Afrika’daki sosyolojiyi tamamen ele geçirmeye odaklı. Tıpkı ABD’nin geçmişte uygulamış olduğu “yumuşak kültür emperyalizmini” son yıllarda Çin Afrika’da gerçekleştiriyor ama tek bir farkla: Çin, bu konuda ABD’den daha sert bir tavra sahip. Çin, Afrika’da kendisine borçlanan ülkelerin halklarına zorla kendi kültürünü empoze etmeye çalışıyor.

Uluslararası ilişkilerde devletler kendi dış politikalarını belirlemede çıkar ilişkilerini de göz önünde bulundurmak zorundadır. Bu da demek oluyor ki Çin ile ilişkileri geliştirmek belli açılardan yarar sağlayabilir. Ancak Çin ile sıkı bir dostluk kurmaya niyetlenmek yeni riskler doğurabilir. Afrika’dan da görüldüğü üzere günü geldiğinde Çin’e boyun eğmek durumunda kalabiliyor ülkeler. Kısacası kocaman bir zenginliğin içinde olan Afrika geçmişte nasıl Avrupa ve ABD tarafından sömürgeleştirildiyse bugün de tekrar Çin tarafından sömürgeleştiriliyor. Afrika zenginlik içinde kocaman bir fakirlik çekiyor.