İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

11 Eylül’ün 22. Yılı: Değişenler, Değiştirdikleri

“Kuzuların Sessizliği” filmini izleyenler bilir. Filmi sinemada izlerken kendinizi büyülenmiş hissedebilirsiniz. Sahnelerinin nasıl çekildiğini sorgulayabilirsiniz. Filme hayran kalmış halde sinema salonundan ayrılırken karşınıza çıkan bir ibare size farklı bir his yaşatabilir. “Bu film gerçek bir hikâyeden uyarlanmıştır.” İşte kafanızdaki soru işaretleri o an gerçekten hayat bulur.

ABD’nin New York kentindeki Dünya Ticaret Merkezi yani İkiz Kuleler olarak bilinen sembolleşmiş gökdelenlere 2001 yılı 11 Eylül günü düzenlenen terör saldırılarının 22. yılını geçtiğimiz günlerde doldurduk. Oldukça kanlı bir terör eylemi olmasının yanında 11 Eylül saldırıları 2000’li yıllardan itibaren dünyanın güvenlik, küresel politika ve jeopolitiğini de etkilemiş ve değiştirmiştir. Değişen düzeni analiz etmek için 22 yıllık bir süreç bu çalışmanın analiz alanı için yeterlidir. Gelin 22 yılın faturasına biraz yakından bakalım.

1990’lı yıllar Sovyetler Birliği’nin çöküşü, Demir Perde’nin yıkılışı ve eski sosyalist devletlerin birer birer bağımsızlığını ilan etmesi ile tarihe geçmiş bir 10 yıldı. Bu süreç içerisinde 2 kutuplu dünya artık tek kutuplu bir hal almıi ve ABD sahip olduğu ekonomik, siyasi, ticari ve kültürel üstünlüğü ile dünyanın egemen gücü haline gelmişti. Bununla birlikte kapitalist piyasa ekonomisi eski sosyalist ülkelere de dağılmış ve AB, NATO gibi Batı bloğuna ait uluslararası kurumların genişlemesi için bir alan ortaya çıkmıştı. Tüm bunlar olurken de Afganistan’da bir zamanlar ABD’nin Sovyetlere karşı desteklediği gruplar örgütlenmiş ve namlularını bu sefer Batı’ya çevirmişlerdi.

Komplo Mu, Değil Mi?

11 Eylül saldırıları 4 sivil yolcu uçağının hava korsanları tarafından kaçırılması ile başlamıştı ve Kaçırılan 4 uçak da teröristlerce düşürülmüştü. İki tanesi New York’taki ikiz kulelere isabet etmiş, bir tanesi ABD Savunma Bakanlığı binası olan Pentagon’a çarpmış, diğeri ise uçakta başlayan bir yolcu isyanı nedeniyle hedefine ulaşamamış ve bir tarlaya çakılmıştı. Tarlaya çakılan uçağın hedefinin Washington D.C.’deki federal hükümet binası olduğu bilgisine ise sonradan ulaşılmıştı. Saldırılarda 3000’e yakın insan hayatını kaybederken aradan geçen 22 yıl boyunca 11 Eylül saldırıları ile ilgili en çok konuşulan şey saldırıların bir komplo teorisi mi olduğuydu. Dünyanın süper gücü olarak ortaya çıkmış ABD’nin -demokrasinin, kapitalizmin ve serbest piyasanın yurdu olarak bilinen ABD’nin- 3000 insanın ölümüne mahal verecek bir projeye imza attığını ve projeyi uygulamaya başladığına inanmak biraz güç. Fakat neden olmasın dedirten bulgular da yok değil.

1993 yılında yayınlanan ve sonrasında kitaplaştırılarak küresel siyasette ve uluslararası ilişkilerde bir devrim yaratan Samuel Huntington’ın Medeniyetler Çatışması ve Yeni Dünya Düzeni’nin İnşası eseri birçok yorumcuya göre 11 Eylül’e bir gerekçe hazırlıyor. Eserde anlatıldığı itibariyle çift kutuplu dünya düzeninin ortadan kalkmasını takiben dünyada artık savaşacak olanların ideolojiler değil medeniyetler olduğu ifade edilmiştir. Eserde ABD’nin de içinde bulunduğu ve başını çektiği Hıristiyan/Yahudi Batı Medeniyeti’nin İslam Medeniyeti ile savaş içerisinde olduğu anlatılmıştır. 11 Eylül saldırılarını üstlenen radikal İslamcı El-Kaide terör örgütüne karşı ABD’nin başlattığı mücadele ve ABD’nin bu yolda onula birlikte olmayanlara bir şans vermeyeceğini açıklaması Irak’ın işgalini ve Amerikan Ordusu’nun Ortadoğu’ya adım atmasının fikri bir temeli sayılıyor.

Ortadoğu’yu Dönüştürmek. İmza Condoleezza Rice

ABD’nin 66. Dışişleri Bakanı olan ilk Afro/Amerikan asıllı Condoleezza Rice’ın 2001-2005 yılları arasında yürüttüğü Ulusal Güvenlik Danışmanlığı görevi içerisinde “Ortadoğu’yu Dönüştürmek” isimli makalesi dikkat çekiyor. 7 Ağustos 2003 tarihinde ABD’nin saygın ve yüksek tirajlı gazetelerinden biri olan Washington Post’ta yayınlanan makalede Ortadoğu’da kurulu devletlerin Amerikan çıkarları üzerine yeniden şekillendirilmesi gerektiği ve bunun için de 22 ülkenin sınırlarının değiştirileceği yazıyor. Fas’tan başlayıp İran Körfezi’ne kadar uzanan hatta bulunan 22 ülkenin tasarımı ile ilgili makalede dikkat çeken husus Türkiye’nin dahil edilmemesidir. Makalede 300 milyon nüfusa sahip bir topluluktan ve coğrafi konumdan bahsedilirken 2003 yılı verilerinde bu nüfusa Türkiye Cumhuriyeti’nin dahil edilmediği bariz ortadadır. 2003 yılında Ortadoğu’nun bir parçası olmayan Türkiye’nin bu plana dahil edilmesi için anca Ortadoğu’nun bir parçası haline getirilmesi lazımdır. Rice’ın yazısının üzerinden geçen 20 yılda yaşananları hesaba katarsak daha farklı bir yazı konusu ortaya çıkar.

Peki 22 Yılda Ne Değişti?

Hepimizin en ufak ayrıntısına kadar bildiğimiz bir süreç olduğu için bu yazının içeriğinde 11 Eylül saldırılarının ayrıntılarına ve devamında gelişen Amerikan Ortadoğu Politikasına geniş yer verilmemiştir. Fakat bir analiz olarak 11. yüzyıldan beri Avrupalılar tarafından ziyaret edilen bir diyar olan Amerikan topraklarında kurulmuş bir devletin tarihinde kıta dışından anakara topraklarına gelen ilk saldırının 11 Eylül saldırıları olması dünya gündemini de değiştirmek zorunda kalmıştır. Aslında değişen şeylere sadece küresel siyaset bazında bakmamak lazım. 11 Eylül saldırıları ABD toplumunda bir güvenlik kaygısı yaratmıştır. Şüphesiz ki bireysel güvenliğin sağlanması için yeni sektörlerin yaratılması ihtiyacı ve bu sektörlerin hızla gelişmesi bir toplumsal travmanın etkisidir. Bireysel silahlanmanın yükselişi, artan güvenlik kamerası ve alarm sistemleri satışları ve güvenlik kavramının ulusaldan bireysele inmesi bunun bir göstergesidir.

Örnekler için çok da uzağa bakmanıza gerek yok. Hollywood’un en iyi filmlerinde de yaşanan kaygıyı görebilirsiniz. Bu yazının yazarının akranları durumu daha iyi anlayacaktır. Hollywood’un 2000 öncesi yaptığı sinema filmlerinde uzaylılar, canavarlar ve vahşi hayvanlar insanlık için bir tehdit olarak gösterilirdi. Ve bu tehditlerle mücadele edenler hep Amerikan Ordusu, özel kuvvetleri veya kahramanları oluyordu. Fakat 2000 sonrasında durum değişti. Tehdit ve korku unsuru bizim gibi normal görünümlü insanlara evrildi. Gecenin 3’ünde ıssız bir yolda aracınızla seyahat ederken aracınızın benzini bittiğinde ya da aracınız bozulduğunda çevrenizde gördüğünüz en yakın eve gidip yardım isteyebilirsiniz. Fakat o evde yaşayan şahsın sizi canice işkence ederek öldürmeyeceğini bilemezsiniz. İşte buna karşı sizi ülkenizin polis, asker, jandarma gibi kolluk kuvvetleri ve savaş uçakları, hava savunma sitemleri korumaz. Siz kendinizi korursunuz.

Daha önce de bahsettiğim üzere 11 Eylül saldırılarının değiştirdiği şey aslında güvenlik anlayışının ulusaldan bireye inmesidir. Bu değişimin bir sektör yaratması ve sektörün tüm küreye de kanalize edilmesi sürecini takip etmiştir. Bir başka deyimle sizleri sokağınızda koruyanın kolluk kuvvetleri, asayiş ve istihbarattansa sizi gözetleyen güvenlik kameraları, bireysel taşıdığınız silahınız, ev ve işyerinizdeki alarm sistemleriniz ve öğrendiğiniz kişisel savunma taktiklerinizdir.

11 Eylül terör saldırılarının kurbanları arasında yer alan tek Türk vatandaşı olan Zühtü İbiş, ikiz kulelerde çalışan ve uzun bir süredir ABD’de yaşayan bir Türk vatandaşıydı. 11 Eylül saldırılarında diğer 3000 kişi gibi onu da yitirdik. Enkaz kaldırma çalışmaları sırasında bulunan ve cesedine ait olduğu tespit edilen birkaç parça memleketinde defnedildi. Zühtü İbiş Dünya Ticaret Merkezi Kuzey Kulesi 103. Katında çalışan bir bilgisayar programcısıydı. 11.09.2001 sabahı saat 08.46’da eşini arayarak yaşananların 1 numaralı anlatanı oldu: Az önce binaya uçak çarptı, bizim kata vurmadı, birazdan ineceğiz. Merak etme, seni sonra ararım”