İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Avrupa’nın Jeoekonomik Devrimi: AB’nin Gerçek Gücünü Kullanma Sanatını Nasıl Öğrendiği

Önceki yıllarda Avrupa Birliği (AB), bir üçlü evangeliuma sahipti: para politikası disiplini, mali tasarruf ve serbest ticaret ve yatırım akışı. Ancak Çin’in ticaret saldırıları ve ABD Başkanı Donald Trump’ın ticaret savaşları karşısında bu inanca olan güveni sarsıldı. AB, son dönemde, ekonominin jeopolitik rekabet için bir savaş alanı olduğunu ve endüstriyel politikanın devletlerin birbirine karşı kullanabileceği bir silah olduğunu yeniden keşfetti. Bu süreçte, Avrupa liderleri bir zamanlar kutsal saydıkları ekonomik ve ideolojik ilkelerden kısmen veya tamamen vazgeçtiler.

Özellikle Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, Avrupa’nın, jeoekonomik anlamda, eski bir bürokratik sekretarya olmaktan çıkıp kendi hakkında bir makroekonomik ve jeoekonomik aktör haline gelmesine olan ihtiyacını vurguladı. Pandemi, bu dönüşümü hızlandırdı. Virüsün yayılmasının ardından, AB’nin eski tasarruf ve para politikası yaklaşımından tamamen dönüp dönmediğine dair sorular ortaya çıktı. Ancak bu, AB’nin ekonomik dayanışma ve sosyal uyumun merkezi koruyucu olarak konumunu güçlendirdiği bir dönemde oldu.

Avrupa’nın yakın zamanda karşılaştığı diğer bir zorluk ise uluslararası ekonominin silahlandırılması oldu. Özellikle Çin ve Rusya’nın agresif hareketleri karşısında, AB, uluslararası ticareti sadece bir ekonomik araç olarak değil, aynı zamanda jeopolitik bir araç olarak görmeye başladı. Bu, özellikle Çin ve ABD’nin uluslararası ekonomik kurallara uyma konusunda giderek daha az istekli olduğu bir dönemde oldu.

Bu durum, AB’nin jeoekonomik araçlara daha fazla yatırım yapma ihtiyacını ortaya koydu. Bunun sonucunda, AB, ekonomik zorluklara karşı daha dirençli hale gelmek ve uluslararası ekonomik oyunun kurallarını belirlemeye yardımcı olmak için bir dizi yeni politika ve araç benimsedi. Bu, AB’nin, uluslararası ticaretin jeopolitik bir araç olarak kullanıldığı yeni bir dünyada nasıl konumlandırılacağını anlamasına yardımcı oldu.

Ancak AB’nin bu jeoekonomik dönüşümü tamamlamak için önünde hala birçok zorluk bulunuyor. Özellikle, AB’nin jeoekonomik araçlara ne kadar yatırım yapması gerektiği ve bu araçların uluslararası ticarette nasıl kullanılması gerektiği konularında birçok soru işareti bulunuyor. Ancak, AB’nin son yıllarda gösterdiği esneklik ve yenilikçilik, onun bu zorlukların üstesinden gelebileceğini gösteriyor. Ve belki de bu, AB’nin jeoekonomik çağda nasıl bir oyuncu olabileceğine dair en önemli ders.

Sonuç olarak, AB’nin jeoekonomik dönüşümü, uluslararası ticaretin giderek daha politik hale geldiği bir dünyada onun nasıl konumlandırılacağını gösteriyor. Bu dönüşüm, AB’nin uluslararası ekonomik oyunun kurallarını belirlemede daha aktif bir rol oynaması ve ekonomik zorluklara karşı daha dirençli hale gelmesi için bir dizi yeni politika ve araç benimsemesi anlamına geliyor. Ancak, bu dönüşümün tamamlanması için önünde hala birçok zorluk bulunuyor. Ve bu zorlukların üstesinden gelmek, AB’nin jeoekonomik çağda nasıl bir oyuncu olabileceğini belirleyecek.

Avrupa, jeoekonomik alanda gerçek bir oyuncu olmanın yanı sıra, askeri ve stratejik açıdan da kendini koruma yeteneğine sahip olmalıdır. Rusya’nın Ukrayna’ya olan saldırıları, Avrupa’nın savunma konusunda Amerika’ya olan derin bağımlılığını gözler önüne serdi. Bu durum, Avrupa’nın kendi topraklarındaki güvenlik konularına nasıl yaklaşması gerektiği konusunda ciddi bir sorgulamaya neden oldu.

Macron gibi bazı liderler, Avrupa’nın kendi askeri kapasitesini oluşturması gerektiğini savunuyor. Ancak bu konuda bir birlik oluşturulması, üye ülkeler arasındaki görüş ayrılıkları nedeniyle oldukça zor görünüyor. Özellikle Doğu Avrupa ülkeleri, Amerika’nın savunma şemsiyesi altında kalmayı tercih ederken, Batı Avrupa’da kendi askeri kapasitelerini oluşturma konusunda daha fazla isteklilik var.

Diğer taraftan, ekonomik ve teknolojik alanlarda, AB’nin Asya ve Amerika’yla rekabet edebilmesi için daha fazla inovasyona ve yatırıma ihtiyacı var. Çin’in teknolojik ilerlemesi ve ABD’nin sürekli değişen ekonomi politikaları karşısında Avrupa, jeoekonomik anlamda da kendi yolunu çizmek zorunda.

Bu bağlamda, Avrupa’nın, hem kendi içindeki ekonomik ve politik çıkarları koruma hem de uluslararası arenada etkin bir oyuncu olma kapasitesini geliştirme konusunda stratejik bir vizyona sahip olması gerekiyor. Bu, sadece kısa vadeli ekonomik kazançları değil, aynı zamanda uzun vadeli stratejik çıkarları da göz önünde bulunduran bir yaklaşımı gerektiriyor.

Sonuç olarak, Avrupa’nın jeoekonomik dönüşümü, sadece ekonomik değil, aynı zamanda stratejik bir meseledir. Eğer AB, uluslararası arenada etkin bir oyuncu olmak istiyorsa, hem ekonomik hem de askeri anlamda kendi kapasitesini ve stratejik vizyonunu güçlendirmelidir. Bu, sadece kısa vadeli kazançlar için değil, aynı zamanda uzun vadeli jeopolitik ve jeoekonomik çıkarlar için de gereklidir. Ve bu, Avrupa’nın, global düzende nasıl bir yer almak istediğine dair derinlemesine bir sorgulamayı gerektiriyor.