Mart ayında meydana gelen gelişmeler Orta Doğu’yu Rusya-Ukrayna Savaşı’nın yeni rekabet alanına çevirdi. Geçmiş yazılarımızda İsrail-İran Vekalet Savaşı’nın yeni aşamasının devreye girmesinden bahsetmiştik, şimdi de tam bir güvenle bu vekalet muharebesinin arkasında Çin-ABD rekabetinin durduğunu iddia edebiliriz. Öyle bir rekabet ki dünyanın geri kalanını ve hatta Rusya-Ukrayna Savaşı’nın gidişatını etkileyecek potansiyelde.
10 Mart Suudi-İran raproşmanı* ardından BAE ile İran hava sahası üzerinden yapılan uçuş sayısını artırmak amaçlı bir antlaşma 13 Mart’ta imzaladı. Sonrasında 22 Nisan’da İran Dışişleri Bakanı Abdollahian, Ürdünlü mevkidaşı ile telefon görüşmesi gerçekleştirdi. Görüşmede ortak güvenlik konusunda görüş alışverişi yapıldı. İsrail’in kendi güvenliği için öncelikli olarak nitelendirdiği Ürdün’ün İran ile temasları Tel-Aviv’i oldukça tedirgin etti.
Bu olayların ötesindeki gelişmeler de İran’ın Orta Doğu’daki zemininin genişlediğini gösteriyor. Nisan ayının başında El-Riyad, Şam/Esad yönetiminin altında olan Suriye’yi Arap Birliği Örgütü’ne üye olmaya davet etti. Tahran’ın desteklediği Esad yönetiminin, Suriye ve Lübnan’da bulunan Hizbullah birlikleriyle aynı takımda olduğunu hepimiz gayet iyi biliyoruz. Şam rejiminin Suriye’yi Arap Birliği’nde temsil etmesi İran’ın Suriye’deki zeminini de güçlendiriyor. Sadece İran değil, Rusya da bu durumdan karlı çıkıyor. Aynı zamanda Suudi Arabistan, Hamas liderlerini Riyad’da misafir etti. Arap ülkelerinin lideri konumunda bulunan Riyad’ın bu tür İran lehine adımlar atmasının ardından Suudi diplomatlar Yemen savaşını sonlandırmak için sahaya geldi ve görüşmeler gerçekleştirdi. Ayrıca Yemen Savaşı’nın sonlanması, Suudi-İran Vekalet Savaşı’nın da sona ermesi anlamına geliyor.
Suudi Arabistan’ın İran lehine yürüttüğü politika Çin’in gücünü gösteriyor. İran-Suudi raproşmanı ve ardından gelen Yemen Savaşı’nı sonlandırma kararı ile OPEC devletlerinin petrol üretiminin kısıtlaması Suudi Prensi Muhammed bin Salman’ın “2030 Ekonomik Gelişme” programına güçlü bir zemin hazırlıyor ve elverişli koşullar oluşturuyor. Çin’in, Riyad’a bunu vaat ettiğini ve bu amaca ulaşmak için Tahran ile ilişkilerini Orta Doğu’daki tüm platformlarda iyileştirmesini önerdiğini iddia edebiliriz. Petrol fiyatlarındaki artışın Ukrayna’nın beklenilen karşı saldırısının arifesinde olması Rusya’nın çıkarlarını da koruyor. Suudi Arabistan’a Kremlin’in müttefiki Çin’in Rongsheng Petrokimya şirketinin 3,6 milyar dolar değerindeki 10% hissesinin satılması, petrol üretiminin kısıtlanmasının Çin’in katkısıyla gerçekleştiğini gösteriyor.
İsrail Başbakanı Netanyahu, yerli gazetesine verdiği röportajında Arap-İran raproşmanından hiç de tedirgin olmadığını belirtti. Dediğine göre, El-Riyad dostlarını ve düşmanlarını gayet güzel ayırt ediyor. Netanyahu konuşmasında bir kez daha bölgedeki barışa en büyük tehdit oluşturan devletin İran olduğunu vurguladı. Riyad’ın Hamas ile Esad temasları ile ilişkin soruyu ise “kışkırttıkları terörü yapmayı bırakmalarını söylemeye çalışıyor” şeklinde yanıtladı. Fakat Netanyahu’nun kameralar önündeki sakinliği ve sahadaki sert tutumu çelişkili geliyor. Şubat ayında başlayan ve martta devam eden İsrail’in Suriye’deki İran birliklerine düzenlediği hava saldırıları nisan ayında da aralıklarla devam etti. Ve eğer birileri Çin’in arabuluculuk rolünü üstlenip Orta Doğu’da bir barış kuracağını iddia ediyorsa, ne yazık ki bir sonraki iddiamızla çelişiyordur.
Şanghay’da İsrail-İran temasları hiçbir sonuca varamadı ve Suriye’de yanan ateş ve Tahran’ın Azerbaycan’a karşı anti-Siyonist yorumları son bulamadı. Eğer Çin aracılığıyla herhangi bir barış kuruluyorsa, o zaman bu Arap devletlerinin İran ile yakınlaşması anlamına gelir. BAE ile havacılık konusunda yapılan anlaşma ve yeni meydana gelen Ürdün-İran “ortak güvenlik” konsepti İsrail’in güvenliğini ciddi tehdit ediyor. Diğer bir deyişle İran hem kuzeyden hem de doğudan İsrail’i kuşatmaya çalışıyor. Bu durum Tel-Aviv’in, İran’ın kuzeyindeki iki komşu ülkesi olan Azerbaycan ile Türkmenistan’a yakınlaşmasına Tahran’ın cevabı olarak algılanabilir. Dolayısıyla, tıpkı 1962 Küba Krizi’ndeki “Sen benim sınırlarıma füzelerini yerleştirirsen, ben de o zaman senin sınırlarını hedef alırım!” mantığıyla atılan adımlardan bahsediyoruz.
Petrol üretiminin kısıtlanması kararı, Şam yönetiminin Arap Birliği’ne katılması, Yemen’de normalleşme süreci, genel kapsamlı Arap-İran raproşmanı… Bunların hepsi Çin-Rusya-İran üçgeninin Orta Doğu’da ABD’ye meydan okumasıdır. Washington’un Afganistan’dan ve Suriye’den çekilmesi ve Biden yönetiminin gazeteci Jamal Khashoggi olayındaki sert tutumu Orta Doğu’daki “Pax Americana’’nın dağılmasına neden oldu. Bu durumda Orta Doğu’daki dengeler yeniden şekillenmeye başladı. Tıpkı 1967 ve 1973 savaşlarında Sovyetler ile ABD’nin Arap-İsrail sorununda karşı taraflarda yer almaları gibi sene 2023’te yeni Rusya-Çin-İran ve Küresel Batı rekabeti Orta Doğu’da yeni gerçekler oluşturma ve yeni cepheler açma potansiyelinde. Orta Doğu’daki gelişmeleri takip etmek hem Ukrayna cephesinin hem de İsrail-İran vekalet muharebesinin hangi yönde gelişeceği konusundaki öngörüyü sağlayabilir.
* Yakınlaşma, uzlaşma anlamına gelen Fransızca kökenli sözcük.