Amerikan seçim sisteminin işleyiş ve mantığını daha iyi anlamak isterseniz serinin ilk yazısı: http://www.uluslarotesi.com/siyaset/amerikan-secimleri-1-federal-secim-sureci/
Amerikan Parti Sistemleri
Amerika Birleşik Devletleri 1776 yılındaki kuruluşundan bu yana liberalizmi benimsemiştir. Bireysel özgürlük temelli bu düşünce sistemi ABD demokrasisine geniş ve etkin katılım fikrini aşılar. ABD aynı zamanda siyasal partilerin dünyada ilk kez ortaya çıktığı ülkedir. Liberal demokrasilerde, iktidara yüksek katılım sağlama amacı, oy hakkını geniş kitlelere yayar. Bu geniş kitlelerden oy toplamak durumunda olan iktidar, fikir ayrılıklarının ve ardından da siyasal partileri oluşumunu tetikler. Amerikan rejimi, tartışmalı olmakla birlikte, 1790 tarihli Federal Parti’nin kuruluşundan bu yana siyasal partileri bünyesinde taşır. Onu 1791 yılında kurulan Demokratik Cumhuriyetçi Parti takip eder. Demokratik Cumhuriyetçi Parti, günümüzdeki Demokrat Parti’nin fikri kökenini oluşturmaktadır.
Günümüz Amerikan siyasetine yön veren iki temel partinin oluşumu ise 1850’li yıllara tarihlenir. Amerika’da patlak veren iç savaş Demokrat Cumhuriyetçi Parti’de ayrılıklara sebep olur. Kölelik konusunda karşıt görüşlü siyasiler Demokrat Cumhuriyetçi Parti’den ayrılarak 1856 yılında Cumhuriyetçi Parti’yi kurar.
1860 tan beri iki parti seçim politikalarına hakimdir.
Kölelik karşıtlarının kazandığı iç savaştan sonra, Cumhuriyetçi Parti kuruluşunun beşinci yılında ilk başkanını çıkardı: Abraham Lincoln (1861). Ardından yaşanan Büyük Buhran, Demokrat Parti’nin lehine oldu. 1860 yılından beri Amerikan Federal Seçimleri bu iki köklü siyasal partinin tekelinde gerçekleşiyor. Yarın kullanılacak oylar da, yapılan istatistik araştırmaların kesin sonucu olarak, bu iki parti ve adayları arasındaki çekişmeyi sonuçlandıracak.
Cumhuriyetçiler-Demokratlar
Cumhuriyetçiler:
2000 ve 2004 yıllarında arkaya arkaya seçilen George Bush, özellikle 2003 Irak müdahalesinden sonra kamuoyunda çok güç kaybetti. Cumhuriyetçi Bush, sonraki seçimlerde Demokrat ve Amerikan tarihinin ilk siyahi başkanına koltuğu devretti. 2 dönem görevde kalan Barack Obama, 2016 Kasım’ındaki seçimlerde kazanan Cumhuriyetçi Donald Trump’a başkanlık görevini, 2017 Ocak ayında, gerçekleşen yemin töreninin ardından devretti.
Trump, başkan adaylığını açıkladığı 2015 yılından beri Cumhuriyetçilerin en gür sesi. Söylemleri, kelime seçimleri, siyasal atakları öngörülebilir olmaktan uzak ancak büyük bir Amerikan seçmen kitlesini kendine bağlıyor.
Adaylığının ilk dönemlerinden beri ‘’Make America Great Again’’ sloganını kullanıyor. Hem aday hem de başkan olduğu dönemde Müslüman ve göçmen karşıtı diliyle sıkça gündeme geldi. Ülkedeki illegal göçmenleri, Suriyeli mültecileri uzaklaştırmak konusundaki fikirleri bazı kesimlerce sert biçimde eleştirildiği gibi yoğun destekçi de buldu. Komşusu Meksika sınırına ördürmeyi planladığı duvarın sebebi olarak Meksikalıları gösterdi ve ‘’ülkeye uyuşturucu, suç getiriyorlar, tecavüzcüler’’ söyleminde bulundu. Öyle ki kullandığı kelimler dönemin Katolik Kilisesi liderinden bile ağır tepkiler aldı. 2020 yılında merkezi Çin’in Wuhan kenti olmak üzere gerçekleşen salgın sırasında Çin/Çinli Virüsü tabiriyle okyanus ötesindeki komşusunu dahi ağır eleştirmekten çekinmedi. Öyle ki ‘’Racial Profiling’’ Irksal Fişleme yöntemi iktidarı boyunca Trump ile özdeşleşti.
Trump; Işid, İran, Çin karşıtı o kadar çok konuşma yaptı ki, duruşunun caydırıcı bir etken olarak Dünya Barışı’na destek olduğu belirtilerek Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildi. 2016 seçimlerinde yarıştığı Hillary Clinton için IŞİD’in kurucu ortağı olduğunu belirterek rakibi Demokratlara karşı tavrını hep agresif biçimiyle korudu. 2020 Kasım seçimlerinde ise koltuğu devraldığı meslektaşı Barack Obama’nın yardımcısı Joe Biden ile karşılaşacak.
Demokratlar:
Amerikan siyaseti ve siyasal partileri 20. Yüzyıl içerisinde büyük değişiklikler yaşadı. Özellikle ele alacağımız ise Demokratik Parti’nin bu dönemdeki politik adımlarıyla liberal sol bir yapıya bürünmesi.
Şimdilerde Demokratik Parti’nin en önemli yüzü ve 2020 Başkanlık seçimleri adayı olan Joe Biden ise Demokratların yaşadığı bu değişimi söylemlerinde sürdürmeye devam ediyor. Biden’ın en belirgin savları sol liberal görüşle neredeyse mot à mot. Partisinin siyasal tavrı söylemlerinde belirgin biçimde seçiliyor. Kilisenin siyasal ve kamusal alanlardan uzaklaşması gerektiğini her fırsatta dile getiriyor. Yahudilere olan yakınlığıyla biliniyor diğer yandan da Gazze’ye insani yardım sağlanması ve İsrail’in işgal politikasından uzaklaşması gerekliliğini savunuyor. Eşcinsel evliliklerin yasallaştırılması ve kürtaj hakkı gibi güncel konularda destek veriyor.
Biden belirgin ve Amerikan siyasetinde alıştığımız şahsına münhasır tavrı göstermekten uzak, partisinin getirdiği ılımlı sol tavrı tutmaya devam ediyor. Joe Biden, Barack Obama dönemi tecrübesine ve Trump’a karşı kazanma ihtimali en yüksek kişi oluşuna vurgu yaparak seçim propagandalarını gerçekleştirdi. Amerikan siyasetine uzun yıllar emek veren Biden, seçilirse göreve gelen en yaşlı Amerikan Başkanı (77) olacak.
Yarın gerçekleşecek olan 3 Kasım Amerikan Seçimleri bize önümüzdeki dört yılın Başkanını gösterecek. Olağanüstü durumlarda gerçekleşecek olan seçimin sonuçları siyasal arenada merakla bekleniyor. Seçim sonuçlarını değerlendirdiğim yazımda görüşmek üzere.
İlk yorum yapan siz olun