Nükleer anlaşmanın yeniden tesis edilmesi bir kez daha gündeme geldi ve bazı uzmanlar bu anlaşmanın her zamankinden daha yakın olduğuna gerçekten inanıyorlardı. Zarar gören küresel ekonomi dikkate alındığında Batı’nın eski rakibini bir müttefike dönüştürmek için Rusya’nın İran’ı yatıştırmaya çalıştığı varsayımları vardı. Benjamin Netanyahu, böyle bir yakınlaşmanın Rusya’nın bütçesine ve Ukrayna’daki acımasız kampanyasına fayda sağlayacağı konusunda uyardı.
ABD-İran nükleer antlaşması’nın imzalanması Kasım 2022 seçimlerinde rakibi Netanyahu’nun zaferi anlamına geldiği için İsrail eski Başbakanı Yair Lapid antlaşmadan çok korkuyordu. Lapid, nükleer tartışma sürecini Kasım 2022 tarihinde gerçekleşen ABD Kongresi seçimlerine kadar ertelemeye çalıştı. Çünkü İran’ın nükleer anlaşmasına geleneksel olarak düşman olan cumhuriyetçilerin zaferi, Biden’ın İran’a yönelik yaptırımlarını kaldırmasını engelleyebilirdi.
Amerika ve İsrail seçimlerinden önce “ahlak polisinin” ne ilk ne de son kurbanının ölümüyle İran’da halk ayaklandı. Dahası 26 Ağustos’ta yayılmaya başlayan İran’ın Rusya’ya yüzlerce askeri SİHA sağladığına dair iddiaların doğruluğu ekim ayının başlarında kesinleşti. Hem protestocuların İranlı yetkililer tarafından insan hakları hiçe sayılarak şiddetli bir şekilde bastırılması hem de İran’ın saldırgan tarafın silah tedarikçisi olarak Rusya-Ukrayna Savaşı’na dahil olması, ABD’nin yüksek rütbeli kişilere ve devlete yönelik yaptırımlarını kışkırtmakla kalmadı, ABD yetkililerinin gecikmiş nükleer antlaşma sürecini de hızlandırmasını sağladı. Dolayısıyla İran’ın iç huzursuzluğu, İsrail’in nükleer antlaşma ile ilgili çıkarlarını korumuş oldu.
İran’ın komşu devletlere karşı da saldırgan bir tavır sergilediğini gözlemliyoruz. İran’ın hem Azerbaycan sınırlarındaki son askeri tatbikatları hem de Bakü’ye “İsrail’in kuklası” olarak atıfta bulunduğu nefret mesajları, iki Şii komşu devlet arasındaki gerilimi alevlendirdi. Sonuç olarak üst düzey Azerbaycan yetkilileri, Güney Azerbaycan’daki Azeri soydaşlarının insan haklarının ihlal edildiği konusunu masaya yatırdı. Azerbaycan’da İran’daki iç karışıklığın Tebriz, Urmiye ve Erdebil’i geri almak için “tarihi bir şans” olduğunu iddia edenler var. İran’daki Azerbaycan Türk gençliği de milliyetçi duygularla körüklenmiş durumda. Ayrıca İran-Ermenistan ilişkilerinin yakınlaşması ve Tahran’da rejim değişikliği ihtimali Azerbaycan’ın lehtar olma ihtimalini arttırıyor.
Protestolar İran’ın nükleer antlaşmadan kopmasına yol açtığı için İsrail’in İran’ın nükleer antlaşmaya dahil olmasını engelleme konusundaki çıkarlarının korunduğunu gözlemliyoruz. Ayrıca anti-otoriter gösterilerin etnik azınlıklar için de milliyetçi duygulara yol açtığını söylemek mümkün. Nitekim İran’daki Azeri azınlığın Azerbaycan, Kürt azınlıkların ise BAE ve Suudi Arabistan’ın arka çıktığı Iraklı Kürt partileri tarafından desteklendiğini söylemek mümkün. Yani, İran’ın tüm komşuları rejim değişikliğini istiyor ancak net ve açık bir müdahalede bulunmuyor. Biden’ın ABD’nin yakında İran’ı “kurtaracağına” ilişkin son konuşması, son gelişmelerde bir istihbarat müdahalesi olabileceğinin ipuçlarını veriyor. Bu gelişmeler ışığında İran’ın insanları yapay bir dış düşmana karşı birleştirerek iç sorunlarından uzaklaştırmaya çalıştığına da tanık oluyoruz.
Peki, İran başarısız bir devlet olma yolunda mı? Bu tür sorulara cevap vermek için henüz çok erken. İran’daki sanayilerin boykot edilmesi, 1979’da olduğu gibi ekonomik durgunluğa ve olası rejimin devrilmesine yol açabilir. Fakat bu sefer tarih biraz farklı bir seyirde ilerliyor. Çünkü şu anda Şah Pehlevi’nin oğlu ve İran’ın dul kraliçesi dışında İran’ın alternatif bir hükümet tercihi yok. Aynı zamanda İran’ın ekonomik ve askeri gücü ile olası kaynaklarından tamamen izole olunması da söz konusu. Yakın çevresine karşı agresif duruşu İran’ı bölgede daha da yalnızlaştırıyor. Sonuç olarak yaşanan şiddetli iç huzursuzluklar Ayetullah rejiminin dış güçlere karşı yeterince güç toplayamayacağının güçlü bir göstergesidir. Ve bu, başarısız devletler listesine girmek üzere atılan ilk adımdır.