İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

TARİHSEL BAĞLARDAN BÖLGESEL İŞ BİRLİĞİ VE ARABULUCULUĞA: AZERBAYCAN VE İSRAİL DİPLOMATİK İLİŞKİLERİNİN 30. YILI

 

Azerbaycan ve İsrail, bu yıl ilişkilerin tesisinin 30. Yılını kutluyor. Bu ilişki günümüzde Doğu Akdeniz, Orta Doğu ve Kafkasya coğrafyalarında farklı bir iş birliğini temsil ediyor. Tarihsel bağlarından gelen, bölgenin ekonomik ve diplomatik ilişkilerini etkileyen bu ikili ilişkiye biraz yakından göz atalım.

1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucu bağımsızlığını ilan eden üç Kafkas devletinden biri olan Azerbaycan’ın bağımsızlığını ilk olarak tanıyan devlet Türkiye olmuştu. İkinci olarak tanıyan devlet ise İsrail’di. 30 yıllık diplomatik ilişkilerinin temelini “kazan-kazan” politikası üzerine kuran Azerbaycan ve İsrail, bu süre zarfı içerisinde enerji, ticaret, uluslararası arenada karşılıklı destek ve turizm gibi konularda ilişkilerini artan bir ivme ile geliştirme fırsatı buldu. Özellikle bu ilişkiler içerisinde en çok dikkat çeken iki şey, Azerbaycan’ın elinde bulundurduğu Hazar petrolü ve Azerbaycan’ın Ermenistan ile olan ilişkilerinde uluslararası arenada ihtiyaç duyduğu destektir.

Azerbaycan petrolünün Dünya’ya açılan kapısı olan Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı, iki ülkenin en büyük ve en kritik ilişkisine aracılık etmektedir.  . İki ülkenin enerji diplomasisi göz önüne alındığında bu rakamın 2025’e kadar %50 bandına ulaşacağı öngörülmektedir. Bu durum, aynı zamanda iki ülke arasındaki yatırım ve ticaret potansiyelini de etkilemektedir. İsrailli yatırımcıların Hazar Denizi ve Bakü çevresine olan ilgileri uzun yıllardan beri devam etmektedir.

Bu enerji iş birliği elbette sadece ekonomik bir “kazan-kazan” politikası olarak yorumlanmamalıdır. İsrail için bölgesel bir tehdit olarak görülen İran’ın, Azerbaycan ile olan ilişkileri de bu durumu stratejik ortaklık seviyesine taşımıştır. İran’ın özellikle Hazar Denizi çevresindeki eyaletlerinde Azerbaycan Türkü nüfusunun yüksek olması ve bu bölgede uyguladığı asimilasyon politikaları Azerbaycan’ı fazlasıyla rahatsız etmekte olup Azerbaycan’ın “ortak düşman” anlayışı ile İsrail ile ilişkiler kurmasına da aracı olmuştur.

Azerbaycan’ın 2020 yılındaki 2. Karabağ Savaşı zaferine kadar Dağlık Karabağ sorunu ile ilgili uluslararası arenada yürütmüş olduğu diplomasideki en büyük dostlarından biri de şüphesiz ki İsrail olmuştur. Özellikle ABD gibi Ermeni lobisinin hem ekonomik hem de siyasi olarak güçlü olduğu ülkelerde, Yahudi lobileri Azerbaycan’ın söylem ve tezlerini desteklemiştir. Bu desteğin arkasında Azerbaycan’da yaşayan Yahudi nüfusunun da etkisi büyüktür. Kafkas ülkeleri içerisinde en fazla Yahudi nüfusu bulunduran Azerbaycan’daki Yahudilerin geçmişi Hazar Türklerine ve Dağ Yahudilerine kadar dayanmaktadır.

İkili Diplomasinin Türkiye Üzerine Etkisi

2020 yılındaki 2. Karabağ Savaşı’nın hazırlık sürecinde Azerbaycan’ın en büyük silah ve askeri mühimmat ithal ettiği ülkelerin başında Türkiye ve İsrail gelmiştir. Türkiye’nin ürettiği yerli İHA ve SİHA’lar ile İsrail üretimi silahlar, Azerbaycan’a zafer getirirken aynı zamanda hem bölgesel istikrarın korunması hem de Kafkaslar’dan Doğu Akdeniz’e uzanan bir arabulucu olma rolünü de Azerbaycan’a yüklemiştir. Filistin Sorunu ve Mavi Marmara olayları sonrası gerilen ve kopma noktasına gelen Türkiye-İsrail ilişkilerinde, Azerbaycan yapıcı bir rol üstlenmeyi tercih etmiştir. Türkiye ile ilişkileri gerilen İsrail, bu bölgesel boşluğu Azerbaycan ile, Doğu Akdeniz’deki boşluğu ise Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi ile doldurmayı tercih etmiştir. Azerbaycan’ın arabulucu olarak oynadığı rolün günümüzde etkileri gözle görülür düzeye erişmiş durumdadır. İsrail Başbakanı Herzog’un Türkiye ziyareti ve Türk Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun 24 Mayıs 2022’de planlanan İsrail’e resmi ziyareti bunların başında gelmektedir. Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşın küresel enerji fiyatlarına yansıması ve bu durum üzerine Türkiye’nin İsrail ile enerji konusunda iş birliğine atacağı adımlar da yeni bir dönemin kapısını aralamaktadır. Aynı zamanda 24 Nisan’da İsrail Parlamentosu’nda “Sözde Ermeni Soykırımının” tanınmasının ikinci kez reddedilmesi Türkiye’nin İsrail ile olan ilişkilerine pozitif bir etki sağlayacaktır.