Rusya – Ukrayna savaşı yeni gelişmelerle birlikte her gün farklı bir boyut kazanıyor. “Kısmi seferberlik” ilanından sonra aslında Rusya’nın Ukrayna’da beklenenden çok daha büyük bir zorlukla karşı karşıya olduğu görülüyor. Rusya, Ukrayna’da karşılaştığı sert direnişin yanı sıra Batı’dan Ukrayna’ya yapılan büyük bir istihbarat ve malzeme desteğiyle de yıprandı. Ukrayna’nın Rusya’ya karşı taarruzda bulunması, Rusya’nın savaş alanındaki konumunu da sarsmaya başladı. Son günlerde ise akıllara şu soru geliyor: Rusya savaşı kaybederse, rejim yıkılabilir mi?
Her ne kadar imkânsıza yakın olsa da rejimin kapsamlı bir çökme yaşama ihtimali her zaman bulunuyor. Ukrayna’nın Batı ve ABD’den hem askeri hem istihbari yardım alması ile beraber Rusya sadece Ukrayna’ya karşı değil, dolaylı olarak Batı ve ABD’ye karşı da savaşıyor. Haliyle bu durum rejimin farklı açılardan sınanmasına yol açıyor ve rejimin tepki verme kapasitesi düşüş yaşıyor. Ayrıca Putin’e olan güvende de azalma meydana geliyor.
Ancak geçmişe baktığımızda görüyoruz ki bazen cephedeki başarısızlıklar ve yenilgiler, otokratları hemen tarihe gömemiyor. 1919 – 2003 tarihleri arasındaki tüm savaşların siyaset bilimciler tarafından analiz edilmesi ile beraber şu sonuç ortaya çıktı: Vakaların yarısından fazlasında otokratlar, askeri bir yenilgi yaşasa bile savaş bittikten sonra bir yıl süreyle bile olsa hayatta kalabiliyorlar.
Rusya – Ukrayna savaşının henüz bir kaybedeni yok ve Rus birlikleri bu durumda bile toprak kazanabilecek güçteler. Ancak hem ordu içinde hem de istihbaratta çatırdamalar duyulmaya devam ediyor. Şubat ayından bu yana sekiz general kovuldu, bazı görevleri değiştirilenler oldu ve bir tanesinin hapsedildiği bildirildi. Geçtiğimiz günlerde ise bazı haber kaynaklarında, Rus generallerin Ukrayna’da taktik nükleer silah kullanımı tartıştığı iddia edildi. New York Times, ABD yönetiminin kaynaklarına dayandırdığı haberinde, Washington yönetiminin Rusya’nın nükleer silaha başvurabileceği yönündeki endişelerinin arttığını belirtti. Ayrıca Putin’in nükleer silah kullanımına yönelik üstü örtülü tehditlerinin sadece sözden ibaret olmadığına da değinildi. CIA Direktörü William J. Burns geçtiğimiz haftalarda yaptığı bir açıklamada Putin’in, Ukrayna’yı işgali konusunda çıkmaza girdiğini ve savaştaki aksilikler nedeniyle nükleer kullanmayı düşünebileceğini belirtmişti. Ancak ABD yönetiminin istihbarat yetkililerinden alınan bilgilere göre, Rusların şu ana kadar bir nükleer silah saldırısı hazırlığı içinde olduğunu gösteren herhangi bir kanıt bulunmuyor.
Savaşın başından bugüne dek konuşulan bir diğer konu ise Rusya’nın istihbaratının başarısızlığı. Savaşın şu anki durumuna bakıldığında Rus istihbaratı, CIA ve MI6 karşısında çuvallamış gibi görünüyor. Savaşta meydana gelen başarısızlıkların faturası yüksek oranda istihbarata kesiliyor. Ancak eski Mit Müsteşarı Yardımcısı Cevat Öneş bu konu hakkında şu ifadelerde bulundu:
“Rusya’da istihbaratın ne durumda olduğunu bilmiyoruz. Ancak istihbarat bir konu hakkındaki analizde doğru sonuçlar verse bile son karar mercii siyasettir. Bu durumda sorumluluk, siyasete aittir.”
Rusya’da rejime karşı bir darbe yapılma olasılığı çok az olsa da rejim tehditlere karşı eskisinden daha savunmasız görünüyor. Kremlin’in karar verme mekanizmaları alarm veriyor ve savaş sistemin iç zayıflıklarını daha da şiddetlendiriyor.
Putin’in iktidara geldiğinden beri inşa ettiği siyasi komuta yapısında bir kusur bulunuyor. Kremlin’den çıkan kararlar gösteriyor ki Putin tüm yetki alanlarının sahibi. Yani her önemli sorunun “en üstte” çözülmesi gerekiyor. Rusya’da aşırı merkeziyetçi bir sistem bulunuyor. Durgun zamanlarda bu sistem sessiz sedasız başarılı bir şekilde çalışabiliyor ancak sorunlar ortaya çıktıkça ve hızla karmaşık hale gelmeye başlayınca Putin direkt olarak kendi ağırlığını merkeze koyuyor ve bu durum sistemde ciddi bir kusur yaratıyor.
Rusya – Ukrayna savaşına ek olarak bir de Rusya, içindeki istihbarat sıkıntıları, elit çatışmalar, ekonomik sorunlar, azalan bütçe, seferberlik üzerindeki huzursuzluk ile de uğraşmak zorunda kaldı. Bu liste ilerleyen günlerde daha da uzayabilir. Yük büyüdükçe kontrolü kaybetme riski de artmış oluyor. Sorunlar yoğunlaştıkça ve karmaşık hale geldikçe ülke içindeki çatışmalar da alevlenebilir. Seferberlik protestoları artabilir, cephede ölen asker sayısı çoğalabilir, ülke içindeki ekonomik zorluklardan dolayı maaş sıkıntıları oluşabilir. Bu da aslında Putin’e olan desteğin daha da düşmesine sebep olabilir gibi görünüyor.
Güzel günlerde dar ve yerel politikaları yönetmek kolaydır ancak sorunlar çoğaldıkça her şey karmaşık hale gelir. Protestolar, şiddet ile bastırılmaya çalışılırsa korkunun yanında öfkeye yol açabilir. Fazla uygulanan güç, geri tepebilir ve nefreti ateşleyebilir. Putin’e olan güvenin genel olarak tükendiği bir ortamda belki de darbe ya da devrime gerek bile olmayabilir. Ancak yine de otoriter çöküşlerin zamanlamasını tahmin etmek zordur. Bu tür rejimler yıllarca ayakta kaldıktan sonra ani bir sapma ile yok olabilirler. Savaşla birlikte çoğalan krizler, gerilimler çöküş olasılığını elbette yükseltebilir ancak oyunun sonu hiç ihtimal verilmeyen bir şekilde de bitebilir. Sonuç olarak sorunların artışı ve güç kaybı yavaş ve uzun vadede olurken yıkım aniden gelebilir.