İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Ölüm, Sosyal Sınıf Tanır

18 Haziran 2023 tarihinde Titan batiskafının kaybolması ile tüm dünyanın gözleri içindeki beş yolcuya çevrildi. Bundan birkaç gün önce ise içinde yüzlerce mülteci bulunan bir gemi göz göre göre ölüme terk edilmişti. 14 Haziran 2023’te Libya’dan İtalya’ya doğru yola çıkan mülteci gemisi, Malta yakınlarında arızalanarak saatler boyunca hareketsiz bekledikten sonra alabora olmuştu.

Yunan ve diğer Avrupalı yetkililer bu kalabalık ve denize elverişsiz geminin batma tehlikesine karşın saatler öncesinde uyarılmasına rağmen hiçbir arama kurtarma çalışması başlatılmadı. 81 kişi hayatını kaybetti ve yüzlerce kişi hala aranırken olay dünya genelinde basında kendine yer bulamadı. İçerisinde 5 kişi bulan turistik Titan batiskafının kaybolması ise dünya çapında alarmların çalmasına yetti. Başta Avrupa olmak üzere birçok ülkeden bölgeye yardım yağdı ve arama kurtarma çalışmaları saatlerce sürdürüldü. Titan günler boyunca sosyal medya, televizyon ve haberlerde gündemden düşmezken yüzlerce insanın ölüme terk edilmesi medyada ses getirmedi. Yunanistan Sahil Güvenliği yaptığı açıklamada mültecilerin yardım kabul etmedikleri gerekçesiyle kurtarılmadıklarını söyleyerek suçu mültecilere yükledi. Oysa arka planda bambaşka bir senaryo vardı. Mülteciler, Yunan güçleri tarafından vurulup denize geri itileceklerini bildikleri için Yunanistan’dan kaçarak daha uzun rotaları tercih edip hayatlarını riske atmışlardı. Uluslararası sistemdeki devletler mültecilerin durumunu görmezden gelerek onları kendilerinden uzak tutmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Çıkarlarına uymaması nedeniyle pasif davranan aktörler, bu insanların ölümüne göz yumuyor. Batan geminin medyaya yansıtılmamasını eski ABD Başkanı Barack Obama da “Şu anda 7/24 denizin dibindeki denizaltı hakkında konuşuyoruz. Ama Yunanistan açıklarında 700 sığınmacının battığı bir kaza da var. Haber yapıldı mı yapıldı ama aynı yoğunlukta değil. Bu da insanların hayatta kalma ihtimalleri arasındaki uçurumu gözler önüne seriyor” şeklinde eleştirdi.

Medyanın Titan yolcularını gündeme getirip batan mülteciler için sessiz kalmasının nedeni, kimi önemli aktör olarak gördüğü ile ilgili. Medya, gücü elinde bulundurup bilgiyi şekillendiren aktörler tarafından yönlendirilir. Titan batiskafının bu kadar gündemde olmasının nedeni bir turistik yolculuğa 250.000 dolar verebilecek milyarder, CEO ve üst yetkili aktörlerin ölmüş olmasıydı. Hayatını kaybeden bu beş kişinin kimlikleri ve özel hayatlarına dair bilgiler sosyal medyada günlerce dolaştı. Toplam mal varlığı turistik gezinin kişi başı ücreti bile olmayan mültecilerin gemide ölmesi hakkında ise medya oldukça sessiz davranarak üç maymunu oynadı. Savaş, yoksulluk, kuraklık gibi birçok yaşamsal tehdit nedeniyle göç eden mülteciler son dönemlerde uluslararası sistemdeki en büyük problemlerden biri olarak görülüyor. Başta Avrupa olmak üzere aşırı sağcı aktörler sözde güvenlik, ekonomik nedenler ile mültecileri kabul etmiyor. Onlara göre mülteciler “öteki” olanlardır. Yaşamayı ve haklarıyla bir düzen kurmayı hak etmeyen, doğuda kendileri gibi barbarlarla yaşamaya laik olan ve kendi “modern” ülkelerini korumak için ölüme terk ettikleri azınlık gruptur. Devletler mültecileri uyuşturucu satıcısı, terörist, hırsız kalıplarına yerleştiriyor ve halklarına onlardan nefret etmeleri gerektiğini empoze ediyorlar. Dolayısıyla denizin ortasında ölen mülteciler onlar için kurtuldukları bir tehditten ibaret. Milliyetçi duygular adı altında savunulan ırkçı politikalar yüzlerce mültecinin ölüm fermanını hazırlıyor. Avrupalı ülkelerin yeni onayladıkları mülteci politikası da bunu kanıtlar niteliktedir. 8 Haziran’da Lüksemburg’da alınan kararlara göre, Avrupa sınırlarına ulaşabilen mülteciler sınırlarda oluşturulacak gözaltı kamplarında tutulacak. AB’nin sınır ülkeleri Yunanistan, İtalya ve İspanya “sığınmacı merkezi” haline getirilecek. Sığınma hakkı elde edemeyen sığınmacıların sınırda hapsedilmesini, küçük çocukların bile hapse atılmasını, ev sahibi ülkeye mültecileri, bir bağlantısı olması şartıyla herhangi bir yere geri gönderme yetkisi verilmesine karar veren bu anlaşma ile mülteci kabul etmeyen ülkeler, oluşturulan fona kişi başına 20 bin avro para ödeyecek. Kısacası parasını ödeyen mülteci almayacak. Aşırı sağcı politikalarla kendisini korumaya çalışan Avrupa, kurucu değerlerini adım adım yok ederek geleceğini faşist aktörler ile yeniden tehlikeye atıyor.

Kendi halkına tüm hakları olabildiğince tanıyan Avrupa, mültecilere ezilmesi gereken bir “böcek” muamelesi yapıyor. Avrupa’nın mülteci konusundaki ırkçı tutumunu Ukraynalı mültecileri ağırlayıp Akdeniz üzerinden gelen mültecileri kovduğu dönemden hatırlamak mümkün. Buna göre uluslararası sistemde gücü elinde bulunduran aktör, kimin yaşamaya değer nitelikte olup kimin olmadığına da karar verebilir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 2. maddesi tüm insanların yaşama hakkını güvence altına alırken, son gelişmelerden anlaşılmaktadır ki uluslararası sistem bu hakkı kişinin veya topluluğun hangi ırk, millet, din, dil, renk mensubu olunduğuna göre tanır. Sonuç olarak insan hakları değerleri üzerine kurulan ve bunu tüm dünyaya ihraç etmeye çalışan Avrupa’nın kendisi sınıfta kalmıştır.