Perşembe günü Avrupa Birliği üyesi ülkelerin liderleri video konferans yöntemiyle bir araya geldi. Öncelikli konu başlıkları Covid-19 ve Ekonomi idi . Diğer önemli konu başlıklarından biri de Türkiye ile ilişkiler.
Son yıllarda bir iyi bir kötü olan AB-Türkiye ilişkilerinde kritik bir gün yaşanacaktı ya da başka bir deyişle kritik olması gereken bir gün daha süspanse edilmiş oldu. Nitekim birkaç ay önce Mart için kritik demiştik fakat Doğu Akdeniz’de son dönemdeki sakinlik , Türkiye ile Yunanistan arasındaki istikşafi görüşmeler durumu soğuttu.
Fransa , Güney Kıbrıs ve Yunanistan tarafı sertleşmeyi ve sert yaptırımlar isterken buna karşın Almanya , İspanya ve İtalya daha ılımlı olmayı tercih ediyorlar. Tabi bunu da boşu boşuna istemiyorlar olası bir yaptırım kararında en çok etkilenecek ülkeler de onlar. Neyse ki hala Almanya’nın ağırlığı fazla da yeni bir gündemle haftayı bitirmedik.
Almanya’nın bu konuda aldığı insiyatif kıymetli. Her zaman söylediğim gibi tarih boyunca hep müttefik olup , hiç savaşmamış iki ulustur Türkler ve Almanlar . Bazen bugüne kapılıp dünü unutabiliyoruz. Bu sebeple de ortadaki bağı göremiyoruz. Bugüne de bakacak olursak AB ile Türkiye arasında dengeyi kuran ülke Almanya ve onun şansölyesi Merkel’dir.
Ayrıca AB’nin de artık o uluslarüstü tavrından çok, örgüt içindeki büyük ülkelerin siyasi ve ekonomik çıkarları üzerinden politika oluşturan bir paravana dönüştüğünü de söylemek gerekiyor. Burada da Türkiye’deki Suriyeli göçmenlerin yükünü tek başına çeken Türkiye’ye bir yandan bel bağlıyken diğer taraftan Doğu Akdeniz’de büyük lokmadan da olmamaya çalışan bir dengede duruyorlar.
Aslında bu karmaşa Merkel’in sözlerine de yansımakta ; Bir taraftan “Türkiye, Doğu Akdeniz’de Yunan karasularında provokasyonlara neden oldu. Ancak şimdi gerilimi azalttığına dair işaretler görüyoruz, Yunanistan’la diyaloğun yeniden başlaması olumlu bir gelişme” diyen Merkel,
Diğer taraftan “Türkler, Berlin’in nüfusu kadar, 3,6 milyon Suriyeli kabul ettiler. İnsan kaçakçılarına karşı etkili bir mücadele veriliyor. Ege’de çok daha az insan boğularak yaşamını yitiriyor. Türkiye çok daha fazla sayıda Suriyeli mülteci kabulleniyor.” diye konuştu.
Yani bir taraftan diktatör , otoriter dedikleri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın aleyhinde ülkelerinde kendi seçmenini konsolide etmeye çalışırken , diğer yanda gizli gizli Erdoğan ile anlaşmaya çalışanlar topluluğudur Avrupa Birliği . Erdoğan’a açıkça ülkende ne yaparsa yap ama bize bulaşma mesajı verildi.
Hep söylediğim şeyi tekrar söyleyeceğim. Avrupa, vize serbestliği ve gümrük anlaşmasını 2022 yılında imzalayacak ve Erdoğan’a bir seçim hediyesi verecek. Arada da çok endişeliyiz , çok kaygılıyız diye yalandan açıklama yaparak hala insan haklarına, demokrasiye saygılı bir toplum gibi yapacaklar.
Dışişleri Bakanlığı’ndan AB Zirvesi sonuç bildirgesi açıklamasında da bu karmaşıklığı görüyoruz.
Dışişleri Bakanlığı, AB Devlet ve Hükümet Başkanları Mart zirvesi sonuçları hakkında yazılı bir açıklama yaptı.
Türkiye-AB ilişkilerini olumlu gündem temelinde ilerletme konusunda raporla ortaya konulan çabayı ve Zirve Bildirisine yansıtılmaya çalışılan söylemi memnuniyetle karşılandığı belirtilen açıklamada, “AB Zirvesi Sonuç Bildirisinde temel alınan AB Komisyonu Başkan Yardımcısı/AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilci Borrell ve AB Komisyonu tarafından hazırlanan ‘Türkiye ile AB arasında siyasi, ekonomik ve ticari ilişkilerin durumu’ başlıklı raporun, değerlendirme bölümünde olumlu gündemin gereği vurgulanmış olsa da, birkaç üye ülkenin dar görüşlü iddialarının etkisinde ve Türkiye-AB ilişkilerine tek yönlü bakış açısıyla kaleme alındığı görülmüştür” denildi.