Brezilya’da geçtiğimiz pazar günü yapılan ulusal seçimlerde, sevilen ama tartışmalı solcu eski Başkan Luiz Inacio Lula da Silva iktidarı yeniden kazandı. Sağcı başkan Jair Bolsonaro %49,1 oy alırken, eski sendika lideri Lula %50,9 oy oranıyla zaferini kutladı.
Lula’nın partisi, önceki iktidar döneminde darbeyle indirilmişti. Sonrasında Lula, tekrar başkan seçilmemesi için çeşitli sebepler ileri sürülerek hapse atılmıştı. Şimdi ise dezenformasyon ve şiddet tehditleriyle gölgelenen bir seçim dönemi sonrasında aşırı sağcı rakibine karşı siyasete şaşırtıcı bir dönüş yaparak her şeye rağmen galip geldi.
Brezilya, acımasız bir askeri diktatörlük dönemi sonrasında 1985 yılında doğan nispeten genç bir demokrasiye sahip. Ayrıca ülkenin o karanlık günlere dönmesini engellemek adına benzer demokrasilerin çoğuna kıyasla daha zayıf kontrol ve denge mekanizmaları var. Bu nedenle eski bir ordu mensubu olan Bolsonaro’nun ülkeyi diktatörlüğe doğru götürdüğüne dair halk arasında bir endişe hakimdi. Çünkü Bolsonaro, 2022’de gerçekleşebilecek herhangi bir seçim yenilgisini tanımayacağını defalarca ima etti ve yönetimi sırasında kilit hükümet görevlerine Brezilya Silahlı Kuvvetleri üyelerini atadı.
Bolsonaro’nun yenilgisi dünyadaki diğer popülist iktidarlara önemli bir mesaj verdi. Bolsonaro devletin tüm imkanlarını bir seçim aracına dönüştürmüştü. Örneğin; 8 milyar dolarlık sosyal yardım dağıttı ve 400 bin kişiye tapu verdi. Bolsonaro’nun kaybetmesi ise demokraside oyların satılık olmadığının net bir göstergesi oldu. Politika üretmeden, geleceğe dair herhangi bir vaat sunmadan ve geçmişe dair hesap vermeden seçim kazanılamayacağını tüm dünyaya göstermiş oldu.
Bu seçim dönemi bir başka yanlışı da gözler önüne serdi. Bolsonaro’nun oyunu konsolide etmek adına toplumu ayrıştırma, kutuplaştırma ve rakibini düşman olarak kamuoyuna servis etme stratejisi ters tepti. Seçimlere giderken rakibini şeytan kendini ise melek ilan eden Bolsonaro’nun aksine Lula, sol camiadan, merkezden ve sağ görüşten partileri uzlaşı yoluyla koalisyonunda birleştirerek tabanını genişletti. 2006’daki rakibi merkez sağ lider Geraldo Alckmin ve merkez sol eski başkan Fernando Henrique Cardoso’nun Luna’ya desteği bu duruma verilebilecek en iyi iki örnek.
Seçimler aynı zamanda demokrasinin ne kadar işlevsel olduğunu tüm dünyaya tekrar gösterdi. Öyle ya da böyle, neredeyse dünyadaki bütün iktidarlar seçimle göreve geliyor. Son yıllardaki popülist liderlerin üst üste seçim kazanması ise aslında kullandığımız oyların işe yarayıp yaramadığı konusunda bazı soru işaretlerine neden oluyor. Lula’nın kazanmasıyla birlikte tipik bir otoriter liderin de sandıkla geldiği gibi yine sandıkla gidebileceğini görmüş oluyoruz.
Otoriter ve neoliberalist rejimlerden demokrasi ile kurtulmak konusunda son Brezilya seçimi umut verici bir örnek teşkil ediyor. Brezilya halkı Lula’yı seçerek, Bolsonaro’nun son üç yıldır demokratik kurumlara, medyaya, sol çevreye ve doğal hayata (Amazon yağmur ormanlarının yok edilmesi) yönelik saldırılarla karakterize edilen ülke için aşırı sağ vizyonunu terk etti, bunun yerine Lula’yı ve onun sosyal adaleti, çevreyi korumayı, demokratik uzlaşıyı ve ülkeyi yeniden birleştirmeyi merkeze alan politikasını seçti. Böylece çok cılız da olsa yeryüzünün ve toplumların geleceği için bir umut ışığı yandı.
Ne yazık ki, Brezilya demokrasisinin üzerindeki kara bulutlar hala dağılmış değil çünkü Bolsonaro ve ekibi seçimi kaybettiğinden beri tek bir açıklama bile yapmadı. Dünyanın tüm siyasal iktidarlarının tebrik sırasına girmesinden de anlaşılabileceği gibi (!) Lula’nın seçilmesi henüz bir şey ifade etmiyor.Bizim için asıl anlamlı olacak şey Lula’nın neoliberalizm ile ne düzeyde mücadele edeceği. Bunu görebilmemiz için de Brezilya halkının sürekli iradesi lazım. 1 Ocak 2023’te başlayacak görev süresine kadar Lula’nın iktidarındaki Bolsonaro tehdidi devam edecek.