İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Küreselleşme Oyun Dışı Kalmadı, Sadece Azalıyor

Soğuk Savaş sonrasında ABD’nin politik liderliği ile birlikte yükselişe geçen küreselleşme, teknolojik devrimleri meydana getirdi ve kapsamlı iletişim ağları ile insanları etkisi altına aldı. 

Küreselleşme günümüzde de hala çok tartışılan bir kavram. Burada küreselleşmenin her ülke için aynı algıyı yaratmaması önemli bir nokta. Her ne kadar bu kavram yeni dünya düzeni, küresel kültür, küresel kimlik gibi şirin sözcüklerle süslenmeye çalışılsa da her ülkede aynı şekilde karşılık bulmuyor. Küreselleşme bazılarına göre özgürlük, açıklık, karşılıklı etkileşim diğerlerine göre ise eşitsizlik ve sömürgecilik demek. Ancak küreselleşmeyi destekleyenlerle karşı çıkanlar her ne kadar zıt kutuplarda bulunsalar da her ikisi de küreselleşme ile içli dışlı olmaktan kendini alıkoyamıyor. 

Günümüzün küreselleşmiş ekonomisinin önemini inkar edemeyiz. Her sistemde açıklıklar olduğu gibi küreselleşmede de riskler ve açıklıklar bulunuyor. Ancak son yıllarda küreselleşmeye karşıt olarak yeni bir kavram ortaya çıktı: “ deglobalization.” Kavramı Türkçe’ye küreselsizleşme olarak çevirebiliriz. Deglobalization özellikle Covid-19 salgını ortaya çıktıktan sonra çok fazla anılmaya başladı. Malların, hizmetlerin ve sermayenin serbest dolaşımının önünde büyük bir engel olarak ulus devletler tekrar yükselişe geçti ve küreselsizleşme bu ulus devletlerin birbirine daha az bağlı olduğu yeni bir hareket olarak popülerlik kazandı. Şu anda küreselleşme belli bir kesim tarafından yeni sömürgeciliğin renk değiştirmiş hali olarak bile tanımlanıyor ve bazı uzmanlar küreselleşme sürecinin bittiğini iddia ediyor. Ancak realist açıdan özellikle ekonomilere baktığımızda küreselleşmenin tamamen tersine döndürülmesi mümkün görünmüyor. Çünkü şu an en güçlü ekonomiye sahip ülkeler bile kendi kendine tamamen yetebilecek güçte değil. 

Geçtiğimiz kasım ayı yoğun bir aydı. Küresel liderler dört büyük toplantı için bir araya geldiler. ASEAN toplantısı, G20 Zirvesi, APEC ve BM İklim Değişikliği Konferansı gerçekleştirildi. Gelişmekte olan ülkeler, kasım ayındaki büyük uluslararası toplantılarda karşılıklı küresel bağımlılığı güçlü bir şekilde savundular. Büyük güçlerin rekabetiyle şekillenen bölünmüş bir küresel ekonominin kendi çıkarları için son derece zararlı olduğunun farkındalar. Ekonomik parçalanma ve karşılıklı şüphe en güçlü ekonomilere sahip ülkeleri bile etkileyebilir. 

Son yıllarda küresel ekonominin çok taraflı iş birliğinden rekabete doğru kaydığını söylemek mümkün. Şu an küreselleşme kısmi olarak azaltılmaya çalışılıyor ancak bunun ciddi sonuçları olacağı kaçınılmaz bir gerçek. Artan enflasyon ve borç riski bile ülkelerin küreselleşmeden uzaklaşması önünde güçlü bir engel olma özelliği taşıyor. Küresel tedarik zincirine ciddi anlamda bağlı olan her ülke için “küreselsizleşme”nin önemli bir meydan okuma olduğu söylenebilir. Küreselsizleşmeye geçişin neden olduğu; gün geçtikçe artan hasara, ekonomik parçalanmaya ve kutuplaşmaya karşı ise kuvvetli bir direnç oluşmaya başladı. Küreselleşme ile küreselsizleşme arasında gidip gelen sonsuz bir döngü var gibi. 

Küreselsizleşmeye karşı Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ), uluslararası finans kuruluşları gibi yapılanmalar ile birlikte ekonomide şeffaflık oluşturmaya ve küresel ekonomik toparlanmaya katkı sağlanmaya çalışılıyor. DTÖ Covid-19, artan enflasyon, Rusya – Ukrayna Savaşı’nın getirdiği zorluklar ve tehditler, işgücü arzı, azalan üretkenlik, finansal istikrarsızlık gibi güçlü rüzgarlar ile savaşmaya çalışıyor. 

Artan parçalanmalar, kutuplaşmalar ekonomi de dahil her alanda entegrasyonu bozacak, karar alma süreçlerini uzatıp yıpratacak, artan karmaşıklık ile beraber artan maliyet de kendisini göstermeye başlayacak. Bu durumda da küresel üretkenlik ve büyüme de ister istemez olumsuz etkilenecek. Deglobalizasyon bu riskleri tanımak için çok önemli. İlerleyen zamanlardaki gidişatın ne olacağını ise ABD ve Çin belirleyecek gibi görünüyor. Her ne kadar bu iki ülkenin anlaşamadığı noktalar ve birçok rekabet alanı olsa da her ikisi de küreselleşme olmadan ekonomik mucizeler yaratamayacaklarının farkındalar. Bu iki ülke iyi niyet inşa etmenin ortak bir yolunu bulamazsa dünya sallantılı temeller üzerinde durmaya devam edecek gibi görünüyor. İş birliği ve rekabet arasında yürütülen iyi denge politikaları bile çoğu zaman güven eksikliğini telafi edemiyor. 

Liderler ise artık güvenilir veya aynı fikirdeki ticaret ortaklıklarını destekleyen tedarik zincirleri yoluyla ekonomik dayanıklılık oluşturmaya çalışıyor. Bu durum da aslında çok taraflılığın yeni ve daha da karmaşık bir hale dönüşmesine yol açıyor. Artan bu yeni taraflılık ve karmaşıklık ile birlikte uluslararası kuruluşların yönetim reformlarının da güçlendirilmesi gerekiyor. Ülke liderleri, ekonominin deglobalizasyon sürecine girmesiyle küreselleşmeden uzaklaşmanın getirdiği risklere gözlerini açtılar ancak şu an gidişatın ne yöne gideceği, hangi yöne adımlar atılacağı belli değil. 

Aslında deglobalizasyon şu anki yaşadığımız dünyada biraz abartılı bir kavram olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü her ne kadar küreselleşme azalsa da henüz hayatımızdan tamamen çıkmış değil. Verilere bakıldığında ticaret ve sermaye akışlarında aşırı hızlı sınır ötesi büyüme azalmış görünüyor. Yani küreselleşme yok olmadı sadece büyüme hızı azaldı. Gerçek anlamda küreselleşmeden kopma henüz gerçekleşmedi. Bunlara ek olarak bölgeselleşmenin küreselleşmenin yerini alacağına dair inançlar da mevcut ancak bu alternatif de çok sağlıklı görünmüyor. Küreselleşmenin ölümünün beyanı için henüz çok erken olsa da küreselleşmenin gelişmek için halk desteğine ihtiyaç duyduğu ve bu desteğin açık bir şekilde buharlaştığı ortada. Küreselleşmenin nihayetinde hangi yolu izleyeceğini anlamak için ise küresel siyasi rüzgarları analiz etmemiz gerekiyor.