Vladimir Putin ve Recep Tayyip Erdoğan’ın gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde Putin Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin korunması çağrısında bulundu.
Putin ve Erdoğan’ın telefon görüşmesinin ardından Kremlin’den yapılan açıklamada “Türkiye’nin Kanal İstanbul’u yapma planları ışığında, Rus tarafı, bölgesel istikrar ve güvenliğin sağlanması için 1936 tarihli Montrö Sözleşmesi’nin maddelerine uygun olarak, Karadeniz Boğazları’ndaki mevcut rejimin korunmasının önemini vurguladı” denildi.
Karadeniz’i bir NATO gölü yapmak için harekete geçen ABD’nin girişimleri karşısında Ukrayna ve Karadeniz’le ilgili sorunları konuşmak için aradığı anlaşılıyor. Nitekim Rusya’nın yalnızca Montrö destekçisi olduğu değil aynı zamanda kanal İstanbul karşıtı olduğu da anlaşılmaktadır. İşin diğer tarafında olan ABD ise Karadeniz’de Rusya’ya karşı kozu oldukça zayıf kalmaktadır. Yani Montrö, Rusya için sırtını dayayacak bir liman iken ABD tarafından aşınması gereken bir olgudur, hele ki mevzu bahis Donbass krizindeki güç gösterisinin olduğu bir ortamda.
Geçtiğimiz haftalarda Montrö’nün ne olduğuna ve önemine ilişkin bir yazı kaleme almıştık. Bugün hala, amirallerin yayınladıkları bildiri de göz önüne alındığında Montrö önemli tartışmalar bünyesine dahil olmaktan kaçamamaktadır. Yine ele alındığı üzere Ukranya ve Rusya arasındaki Donbas çatışması, yeni ve oldukça önem arz eden bir uluslararası mesele olmasının yanında birbirine bağlı birkaç meseleyi yanında götürmektedir. Donbass meselesi dolayısıyla, NATO üyeliği talebinde olan Ukrayna’ya destek amaçlı dört gemi göndermek isteyen ABD, Montrö’ye takılarak tonaj sınırlaması nedeniyle iki savaş gemisini boğazlardan geçirebilme hakkı ile yetinmek durumundadır. Yine sözleşme gereği 15 gün önceden diplomatik yolla bildirilen geçiş işlemi için 21 gün kalma şartıyla 4 Mayıs’a kadar boğazlara salıverebilecektir.
Nitekim Montrö ilk imzalandığı dönemde ilk itiraz sesleri ABD ve İngiltere’den gelmiştir. Lozan’ın tamamlayıcısı olan Montrö, ABD’nin Karadeniz’deki emperyalist emellerinin önünde engeldir. ABD’nin politikaları örtülü emperyalist hareketlerdir çünkü ABD, Karadeniz bölgesinde Türkiye, Bulgaristan ve Romanya gibi üç NATO üyesi bulunurken Ukrayna ve Gürcistan’ı da canla başla ittifak içerisinde dahil etmek arzusundadır. Esasında ABD’nin Montrö karşıtlığını anlamak güç değildir. Ancak Şentop’un son açıklamalardan birisi Montrö gibi anlaşmaların fesih konusu olmadığı yönünde olduğunu da eklemekte fayda vardır. Sonuç olarak ABD Karadeniz’de Rusya’ya karşı elinin görece zayıf olduğu açıktır.
Hafızalarımızı 2008 Gürcistan savaşına dek götürürsek bu argümanımızın güçlülüğünün görünmesinin yanında Rusya için söz konusu bölgeler hala vazgeçemediği “arka bahçedir”. Şimdi Ukrayna, Gürcistan savaşından ders çıkararak ihtiyatlı hareket etmesi gereken bir durumdadır.
Dmitriy Kozak, “Her şey, yangının ne kadar büyük olacağına bağlı. Çatışmaların şiddetlenmesi Ukrayna için sonun başlangıcı olabilir” dedi. Bu ifade Rusya’nın kartlarını oldukça açık oynadığını ve buna ek olarak açık bir tehditkâr mesajı da ortaya koyduğunun göstergesidir.
Donbass krizi, içine birden fazla meseleyi barındırıyor: Amerika’nın Karadeniz’i boşlamayacağının gösterimi, Rusya’nın arka bahçesinden vazgeçmediğini, bunların otomatik olarak getirdiği Montrö Sözleşmesi hatta bununla ilişkili olan Kanal İstanbul meselesi.
DİPNOT: “Cadı Kazanı” deyimi uluslararası politikada genellikle Ortadoğu için kullanılan bir kavramdır, bölgenin karmaşıklığını anlatan bu deyim şimdi Karadeniz’e de uygun gözükmektedir.