İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

  KARA HAKİMİYET TEORİSİ VE AVRASYA’NIN ÖNEMİ

 

Bir ülkenin sahip olduğu coğrafi nitelikler o ülkeyi jeopolitik açıdan güçlü ve zengin kılabilecek unsurlardır. Ülkenin sahip olduğu yer altı kaynakları, kıyıları, boğazları ve daha birçok özelliği, o ülkeyi, uluslararası sistem üzerinde güçlü konuma getirebilecek özelliklerdir. Ancak güçlü konuma gelebilmek için ülke ilk olarak sahip olduğu bu değerlerin farkına varmalı ve en rasyonel biçimde bunları değerlendirip hareket etmelidir.

Geçmişten günümüze birçok uygarlığa ev sahipliği yapan Avrasya’da halen günümüzde de mücadeleler sürmektedir. Avrasya dinamik bir bölgedir ve her geçen gün değişmeye devam etmektedir. Avrasya, zengin doğal kaynaklara ve çeşitli enerji yollarına ev sahipliği yapmasından dolayı birçok ülkeyi de kendine bağımlı hale getirmiştir. Bu nedenle Avrasya’da bulunan ülkeler bu avantajlarını dış politikalarını yönlendirmek için kullanabilmektedirler. Bu bölgeye sahip olan herhangi bir güç aynı zamanda küresel ekonomide de çok fazla söz sahibi olacaktır.

Halford John Mackinder’in “Kara Hakimiyet Teorisi”, geçmişten günümüze Avrasya’nın ne kadar önemli bir bölge olduğunu anlamamıza hatta bugünkü Rusya- Ukrayna savaşının bile daha iyi analiz edilebilmesine yardımcı olur. Mackinder’a göre, Asya, Avrupa ve Afrika kıtaları bütünlük arz eder.  Heartland, yani “dünyanın kalbi” denilen bölge, Sibirya’dan başlayıp Doğu Avrupa’yı da içine alarak İran’a kadar uzanan ve hammadde kaynaklarına, geniş ormanlara, zengin petrol rezervlerine sahip son derece önemli bir yerdir. Heartland’in merkezi olan Doğu Avrupa ise bölgenin en önemli yeridir. Mackinder’in kurgusuna göre Doğu Avrupa’yı kontrol altına alan iki kuşak vardır. Bunlar iç hilal ve dış hilal olarak adlandırılır. İç hilal Türkiye, Pakistan, İran, Hindistan, Almanya ve Çin’i kapsarken; dış hilal İngiltere, ABD, Kuzey Afrika ve Kanada’yı kapsar. Mackinder’in ifadesine göre, “Doğu Avrupa’ya hükmeden bir devlet Heartland’in hakimi olur. Heartland’a hükmeden ise öncelikle iç kenara sonra da dış kenara hükmeder ve dünyanın hakimi olur.”

Mackinder’in Rusya açısından söyledikleri de hayli dikkat çekicidir: “Bugün Rusya, büyük kıtanın topraklarının yarısına sahiptir. Denizde olmasa da karada büyük bir güçtür. Kontrol alanı o kadar geniş, demografik potansiyeli o kadar umut verici, zenginlikleri o kadar büyüktür ki şimdiki haliyle bile bu denli güçlü olan bu birlik, deniz hakimiyetine de ulaşırsa daha da gelişmesi kaçınılmaz olacaktır.”

Şu an günümüzde Avrasya’nın sahip olduğu değerlere bakacak olursak, başta enerji kaynakları olmak üzere yer altı zenginliklerine  sahip olan Kafkaslar ve Orta Asya bölgeleri başta gelmektedir ve çeşitli güçler bu bölgelerde etkin olabilmek için belirli stratejiler geliştirmektedirler.

Yaşlı nüfusuna rağmen Avrasya’nın batı bölgesi olan Avrupa, halen dünyada siyasi ve ekonomik açıdan önemli bir konumdadır. Ancak halihazırdaki bölgesel, kıtasal ve küresel güç odakları Avrasya’nın yeni güç merkezi olmasını istememektedir. Bunun sebebi, bu durum ileride ABD’yi sıkıntıya sokacaktır. ABD, Avrasya’yı en tehlikeli bölge olarak görmektedir. Bu bölgelerde ABD’yi tehdit eden ülkeler Rusya ve Çin’dir. ABD’ye göre, bu ülkeler olabildiğince zayıflatılmalı, hatta parçalanmalı ve yalnızlığa itilmelidir. ABD’nin uluslararası sistemdeki üstünlüğü doğrudan Avrasya ile bağlantılıdır. Henry Kissenger’a göre, Avrasya’yı ele geçiren tek bir güç bile ABD’nin üstünlüğünü tehlikeye atabilir. Çünkü bu tarz bir güç, ABD’yi hem ekonomik hem de askeri açıdan geride bırakabilme potansiyeline sahip olacaktır. Böyle bir güç meydana gelirse hemen karşı konulmalıdır. Aksi takdirde ABD direniş dahi gösteremeyecek kadar zayıf hale düşebilir. Bölgede bulunan Çin, Rusya ve Hindistan, ABD’yi rahatsız etmektedir ve bu üç gücün birbirine entegre olmasını istememektedir.

Türkiye açısından bakacak olursak, Avrasya kıtası Türkiye’nin manevra alanını genişletebilir. Balkanlarda, Kafkaslarda ve Orta Asya’da bulunan soydaşlar ve dindaşlar, Türkiye’nin bölgeye daha hızlı entegre olmasına imkan sağlayabilir. Ayrıca kurmuş olduğu Türk Konseyi ile birlikte bu manevralarını daha da kuvvetlendirebilir. Ancak bölgede böyle birliğin olması hem Rusya’yı hem de Çin’i rahatsız etmektedir.

Rusya açısından Avrasya’nın önemi büyüktür. Rusya ya Avrasya’da kendine seçenekler ve yaşam alanı yaratacak ya da yok olacaktır. Rusya’nın bir devlet olarak hayatta kalabilmesi için Avrasya’ya ihtiyacı vardır. Bu nedenle Avrasya’nın jeopolitik gerçeklerine uygun olarak hareket etmelidir. Rusya, son dönemlerde iç hilale doğru genişlemeye başlamıştır. Geçmiş yıllarda Kırım’ı ilhak etmiş, şimdi de gözünü Ukrayna’ya dikmiştir. Ayrıca Ukrayna’nın Karadeniz’e kıyısının fazla olması da Rusya’nın iştahını kabartmaktadır.

Çin için de Avrasya büyük öneme sahiptir. Baktığımızda ulusal çıkarlarını Avrasya üzerinden gerçekleştirdiğini görebiliriz. Avrasya’nın sahip olduğu zenginlikler Çin için vazgeçilemez unsurlardır. “Kuşak Yol Girişimi” adıyla başlattığı projesi, üç büyük kıtayı – Avrupa, Asya ve Afrika- ekonomik olarak birbirine bağlamayı amaçlamaktadır.

Rusya- Ukrayna savaşında her ne kadar iki taraf da müzakere masasına otursalar dahi şimdilik önemli bir ilerleme kaydedememişlerdir. İkisinin de bu bölgede hayati çıkarları vardır ve çıkarları birbirleri ile çatışmaktadır. Eğer Rusya bölgede savaşı kaybederse ABD bölgede daha etkin bir unsur haline gelebilecektir. Avrasya’da iki türlü mücadele vardır. Birincisi Avrasya içerisinde bulunan ülkelerin birbirleri ile olan mücadeleleridir. Diğeri ise, ABD’nin bölgeye yönelik çıkarları doğrultusunda göstermiş olduğu mücadeledir. Önümüzdeki uzun bir süre boyunca bu iki tür mücadeleyi Avrasya’da görme olasılığımız çok yüksektir; bu nedenle, bölgedeki güç mücadeleleri kaçınılmaz olarak devam edecektir.