Azerbaycan-Ermenistan arasında imzalanması beklenen barış antlaşması son günlerde resmi olarak gündeme geldi ve her iki taraf da bu yılın sonuna kadar barış antlaşmasının imzalanacağını duyurdu. Hatta ekim ayında yaşanan gelişmeler gerçekten umut vericiydi. Avrupa Siyasi Topluluğu’nun Prag’da gerçekleşen ilk zirvesinde, barış anlaşmasının prensipleri devletlerin egemenliklerinin karşılıklı şekilde tanınması çerçevesinde kabul edildi. Ayrıca AB, Ermenistan-Azerbaycan devlet sınırına iki ay süreyle sivil misyon gönderilmesine karar verdi. Bu gelişmeler doğrultusunda barışın oldukça yakın olduğunu düşünebiliriz ancak sonrasında yaşananlar hiç de iyimser bir tablo sunmuyor.
Hali hazırda iki tane barış antlaşması versiyonu mevcut: Washington ve Moskova. İkisi de hemen hemen aynı prensiplere sahip. Toprak bütünlüklerinin karşılıklı tanınması, devlet sınırlarının belirlenmesi ve ulaşım yollarının açılması. Dağlık Karabağ’ın statüsü, bahsi geçen versiyonların arasındaki en önemli fark olarak göze çarpıyor. Washington versiyonunda tarafların Karabağ’a iki ayrı temsilci ataması bekleniyor. Ayrıca Dağlık Karabağ’ın herhangi özel statüsü antlaşmada yer almıyor. Bu çıkarımı, Ermenistan Meclis Başkan Yardımcısı Ruben Rubinyan’ın “Öncelik; Karabağ Ermenileri’nin güvenliği ve haklarıydı, Karabağ’ın statüsü değildi.” açıklamasından yapabiliyoruz.
Barış antlaşmasının Washington versiyonu Dağlık Karabağ’ın geleceğini Azerbaycan’ın egemenliğine bağlıyorken Moskova versiyonu, statü tartışmasını belirsiz bir zamana erteliyor. Bu belirsizlik boyunca da Rus barış kuvvetleri bölgede kalmaya devam edecek. Peki bu ne anlama geliyor? Eğer Moskova versiyonu uygulanırsa hem Karabağ’da yaşayan Ermenilerin kaderi belirsiz kalmaya devam edecek hem de Azerbaycan’ın güvenlik endişeleri daha da artacak. Fakat iddialara göre, Paşinyan ile Aliyev Washington versiyonunu onayladı.
Bu durumdan hiç de memnun olmayan Putin’in “Washington versiyonu, anladığım kadarıyla, Azerbaycan’ın Karabağ üzerindeki egemenliğinin tanınmasını öngörüyor. Ermenistan da böyle düşünüyorsa öyle olsun.” açıklaması bir nevi Ermenistan hükümetini durdurmak için yapıldı. Hatta Washington versiyonunun uygulanacağı ihtimalinin gündeme taşınmasının hemen ardından Kremlin; Putin, Aliyev ve Paşinyan’ın katılacağı üçlü zirvenin 31 Ekim Soçi’de gerçekleşeceğini açıkladı. 11 Ocak ve 26 Kasım 2021 tarihlerinde gerçekleşmiş olan benzer buluşmaların verimli sonuçlanmadıklarını dikkate alırsak önümüzdeki zirvede imzalanması beklenen 15 maddelik beyanname, sadece Rusya’nın bölgedeki etkisinin güçlü olduğunun bir göstergesi denilebilir.
AST’nin olumlu sonuçlanmasının ardından Macron, Azerbaycan ve Rusya’yı eylül ayında alevlenen ve 300 kişinin ölümüne sebep olan gerilimden sorumlu tuttu. Bu açıklama tabii ki Brüksel ve Paris’in barışın tekrar tesisi çabalarını boşa çıkarıyor. Üstelik Fransa Senatosu, 15 Kasım’da Azerbaycan’a karşı yaptırım paketi uygulayacağına dair resmi açıklama yaptı ve Avrupa ülkelerini Azerbaycan doğal gazından ve petrolünden vazgeçirmeyi amaçlıyor. Onaylanması beklenilen Senato taslak kararında, Ermenistan’ın ‘’savunma kapasitesinin güçlendirilmesi” yani silahlandırılması planlanılıyor.
Elbette ki Avrupa liderleri, özellikle Ukrayna-Rusya Savaşı’nın en sıcak döneminde Azerbaycan’ın doğal gazından ve petrolünden vazgeçemeyecek. Çünkü 18 Temmuz’da Von Der Leyen’in Bakü’de imzaladığı antlaşma, ihraç edilen Azerbaycan gazının hacmini iki katına çıkardı. Aynı zamanda İtalya, Bakü doğal gazının Avrupa’daki en önemli alıcısı. Yeni seçilen Başbakan Meloni’nin Macron’a kafa tutması ve Fransa’ya “Libya’yı İtalya’ya gaz sattığı için bombaladınız!” suçlaması; kendi enerji ihtiyacını karşılayan ülkelerin İtalya için önem taşıdığını gösteriyor. Bununla beraber iddialara göre İngiltere’nin Türkiye’ye yapması beklenilen Eurofighter Typhoon satışı, İngiltere’yi Azerbaycan-Türkiye birliğinin “görünmez” müttefiki hale getiriyor.
Eğer Fransa, Ermenistan’ı silahlandıracaksa bunun tek yolu Gürcistan üzerinden nakliyat yapmasıdır. Ekim ayının sonunda gerçekleşen Aliyev’in Tiflis’e ziyareti de Bakü’nün bu konudaki endişelerinin bir göstergesidir. Gürcistan ise oldukça zor bir karar aşamasında. Batılı müttefiklerin çıkarları ve komşularının güvenlik sorunları arasında sıkışmış durumda. Gürcistan’ın vereceği karar Güney Kafkasya’da yeni bir savaşın başlayıp başlamayacağını belirleyecek.
Ermenistan yetkililerinin çelişkili ifadeleri Erivan’ın zaman kazanmaya çalıştığının izlenimini veriyor. Belli ki Erivan, Fransa Senatosunun 15 Kasım toplantısını dört gözle bekliyor. Moskova ise Güney Kafkasya’da barış ya da savaş her ne olursa olsun Rusya’dan habersiz olmaması için çabalıyor. Gürcistanlı Levan Pirveli’nin iddiasına göre ise müttefiklik çizgileri artık çizildi. İtalya, İngiltere ve Türkiye Azerbaycan’ı desteklerken Fransa, İran ve Hindistan kesin bir şekilde Ermenistan tarafında. Ne yazık ki; dış aktörlerin etkisi altında olan Ermenistan hükümeti yüzünden Kafkasya’da kanlı çatışmaların sert adımları, barışın çığlığından daha net duyuluyor.