“İngiltere, KKTC’yi bağımsız bir ülke olarak tanımayı düşünüyor.”
Bu hafta yapılacak Cenevre görüşmelerinden önce İngiltere basınında, Kuzey Kıbrıs’ı bağımsız olarak tanıyabileceği haberi söz konusu oldu.
İngiltere’nin “Cenevre’de yapılacak görüşmelerde Kıbrıs Adası’nı neredeyse 60 yıldır ikiye bölen siyasi krize barışçıl çözüm bulmada ‘tarihi bir fırsat’ sunmaya yardımcı olabileceği” belirtildi. İngiltere’de yaşayan 300 bin Kıbrıslı Türk’e yardım edeceği ve iki ülke arasında doğrudan uçuşların başlamasını sağlayabileceği vurgulandı. Bunlara ek olarak İngiltere’nin Kıbrıs’da yer alan iki askeri üssü hususunun da konuşulacağı belirtildi.
KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar ise, İngiliz hükümetini, görüşmelerde önereceği iki devletli çözümü desteklemeye çağırdığı ifade etti.
Peki tanımak nedir? Ve nasıl işler?
Devletlerin yer aldığı uluslararası sistemde bir tanıma işleminin gerçekleşmesi için üç şart sunulur; “sınırları belirlenmiş bir ülke”, “insan topluluğu” ve “sınırları belirlenmiş insan topluluğunun sahip olduğu bir egemen otorite”. Bu unsurları bünyesinde taşıyan hukuki ve siyasi bir varlığın uluslararası topluluğa dahil olması bizi “devletin tanıması” formülüne götürmektedir. Bunlara ek olarak bir devletin uluslararası yükümlülüklerden doğacak sorumlulukları da yerine getirebilecek kudrete sahip olması beklenir.
Uluslararası hukukta tanıma işlemi, bir veya birden fazla devletin, devlet niteliklerine sahip olabilen bir birliğin hukuki sonuçlarıyla bir devlet olarak onaylamaları sonucunda oluşur. Fakat bu tanıma tek taraflı hukuki bir işlemdir, yani bir devlet bir devleti devlet olarak tanıması için diğerlerinin tanıması koşuluna takılmamaktadır.
Uluslararası hukukta tanınmanın bir kurucu unsur olduğunu savunan görüşe göre, bir devlet ancak söz konusu tanınma aracılığıyla uluslararası kişiliğe kavuşma vasfını, kendisini tanımış olan devletlerle “ilişkiler kurma ehliyetini kazanabilmektedir.” Yani eğer bir tanınma söz konusu değilse uluslararasında hukuki bir kişiliği bulunmamakla birlikte yaşayamamaktadır. Tanınmanın açıklayıcı unsur olduğu yönündeki görüşe göreyse, bir devlet diğerlerinin ona tanıma bahşetmelerinden ziyade kendisinin fiili olarak yaşam bulmasıyla bir devlet olmaktadır.
Devletin tanınması hususunda söz konusu devletin iç işlerine karışmama, self-determinasyon (kendi kaderini tayin etme) ilkesine saygı duymak gibi koşullar sayılır.
Tanınmanın önünde de bir takım engeller sayılmıştır. Kuvvet kullanımının yasaklanmasını içeren Briand-Kellog Paktına göre kuvvet yoluyla elde edinmiş durumlarda tanınmanın kabul edilmeyeceği yönündedir. Örneğin, Japonya‟nın Çin‟i işgal ederek “Mançukuo” devleti kurması üzerine uluslararası hukuka aykırı olduğu kabul edilmiştir.
Tanımanın iki farklı şekli de vardır; de facto ve de jure. De facto yoluyla tanıma işleminde söz konusu devletle sınırlı bir ilişki kurulabilir ve bu işlem geri alınabilmektedir. De jure olarak tanımadaysa, tam bir tanıma biçimidir ve tüm hukuki sonuçları doğurmaktadır.
Tanımanın hukuki şartları elzem olsa da tanımanın ağır basan tarafı siyasi bir işlem olmaktadır. Uluslararası hukukta, yeni oluşan bir devleti tanımanın, diğer devletler için mecburiyet doğurmaması konunun siyasî boyutunu güçlendirmektedir.
Türkiye’nin 1974 yılındaki müdahalesiyle fiili olarak oluşmuş yapı, bir devlet olmanın tüm şartları yerine getirmekte olduğundan Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi, 15 Kasım 1983 tarihinde oy birliği ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğunu ilan etmiştir. Aynı zamanda KKTC, uluslararası hukuka aykırı olan kuvvet yoluyla ya da uluslararası antlaşmalara aykırı bir niteliği bulunmaması onu fiili olarak bir devlet niteliğine bürünmesine yetmektedir.