Dünya, Ukrayna-Rusya savaşı üzerinde yoğunlaşmış durumda. Savaş kadar savaşın nasıl sonuçlanacağı ve sonrasında neler olacağı da merak konusu. Olağanüstü zamanlarda, klişeler daha fazla ağırlık bulur ve komplo teorileri daha çok konuşulur.
Komplo teorileri kurmadan bundan sonrası hakkında da konuşmanın vaktinin geldiğini düşünüyorum. Yıllardır konuşulan yeni dünya düzeni söyleminin son yıllardaki en gerçek iki başlığından biri bu kriz olabilir (diğeri Çin’in yükselişi). Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü işgal sadece Doğu Avrupa’da bir güvenlik krizi değil. Aynı zamanda dünyanın kalıcı yollardan yeniden şekillenmesidir.
Tabii tam olarak geleceğin nasıl şekilleneceğini bugünden ön görmek bir siyaset bilimcinin büyük ihtimalle sonrasında hata yaptığını düşündüğü bir yazıyla sonuçlanabilir ama ortamdaki elektriği hissettiğimi söyleyebilirim. Dünyadaki liberal ve neo-liberal anlayışın sona erişini görüyoruz. Ya da en azından, tartışmasız Amerikan hegemonyasının çatısı altında kök salmış görünen ahlaki ve ekonomik ilerlemenin, merkantilist bakış açısının yerini de çok kutuplu bir dünya alıyor.
Kitaplarda, teorilerde ve düşünürlerin sözlerinde yerini bulan çok kutuplu dünya düzeni artık reel hayatta da görebildiğimiz bir noktaya ulaşıyor. Amerika’nın kendisinin ya da daha geniş bir ifadeyle “Batı’nın” bu çok kutuplu dünyada geçmişe göre daha az söz sahibi olma durumu tahmin edilen sonuçlardan biri de olsa önlemlerle Batı yeniden güçlenmeyi çabalıyor.
Tabii Batı’nın bunun için geçmişten farklı olarak riskler aldığını da görüyoruz, göreceğiz. Geçmişten gelen gücünün sınırlarını çok daha açık bir şekilde kullandığını görüyoruz. Batı, Rusya’nın merkez bankasına yaptırım uygulayarak, yurtdışında tutulan rezervlerini dondurarak ve onu SWIFT bankalar arası mesajlaşma sisteminden ayırarak, durumu askeri olmayan bir şekilde “savaşa” dönüştürdü.
Biden iktidara gelirken geliştirdiği söylemlerden en önemlisi Batı’nın tekrar birlik olması üzerineydi. Bir yıldan biraz fazla zamanda ABD ile AB arasındaki mesafe dünden daha azalmış görünüyor. Fakat hala ortada enerji üzerinden bir çıkar çatışması olduğunu da görmek lazım. Rusya, dünyanın kanıtlanmış gaz rezervlerinin %25’ine sahip ve Avrupa’nın gazının %38’ini sağlıyor. Batı, Ukrayna savaşıyla birlikte sürdürdüğü uyumu sonsuza kadar sürdüremeyebilir.
ve Çin? Şimdiye kadar, geride duruyor ve izliyor. Moskova’yı açıkça desteklemedi, ancak saldırganlığını kınamak için de acele etmiyor. Birleşmiş Milletler ‘deki kararda çekimser kalması, daha geniş yaklaşımının simgesidir. Toz bulutu dağılınca ve tutkular soğudukça Çin, dünyadaki ekonomik oyunlarına devam edecek. Bu noktada Rusya’ya bakış açısı da dünyanın geri kalanını etkileyecek.
Kıtada daha adil bir yük paylaşımı, kaynakların uzun süredir öngörülen “Asya’ya dönüş” için kullanılabilir olacağı anlamına geliyor. Bu da orta vadede ABD’nin bu oyununu kendi aleyhine dönüştürebilir. Ukrayna’dan sonra, aralarında Çin’in de bulunduğu ABD’nin düşmanları, Amerikan gücünün sınırlarını çok daha iyi anlayacaklardır. Önümüzdeki yıllarda çok daha fazla itiş kakış bekleyebiliriz ve bu rekabet barışçıl olmayacak.
Dünya, Ukrayna-Rusya kriziyle birlikte gelecek yüzyılın global dünya düzeni ve küresel güvenlik mimarisinde yeni bir başlangıca işaret edebilir. Unutmamak gerekiyor ki; dünya bir sonraki yüzyılın küresel düzenini arıyor. Bu da uzun zamandır devam eden mücadelenin bundan sonrasında daha keskinleşmesine ve daha büyük siyasi, ekonomik ve kültürel krizlere işaret ediyor.