Putin’in Ukrayna’yı işgali sonrasında Avrupa, Rus enerji kaynaklarından vazgeçti ve kendini birkaç ay içerisinde olağanüstü bir enerji krizinin içinde buldu. Enerji krizi sadece Rusya gibi dev bir enerji kaynağından vazgeçen AB’yi etkilemedi, enerji krizi petrol ve doğal gaz piyasasını sarsarak dünyayı da etkilemiş oldu. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, bu yılın mayıs ayında Rus doğal gazının ithalatının kademeli şekilde durdurulması kararını aldı ve Rusya’nın enerji kaynaklarına daha fazla bağlı olan AB üyelerine etkili bir çözüm vaat etti. Bahsi geçen çözüm, AB enerji piyasasına Rusya’ya alternatif kaynaklar sunan bir listeydi. Listede yüksek bir potansiyele sahip olan Hazar Denizi de yer alıyordu.
Başkan Leyen çözüm için harekete geçmeyi ertelemeden 18 Temmuz 2022’de Bakü’yü ziyaret etti ve Cumhurbaşkanı Aliyev ile “Enerji Alanında Stratejik Ortaklığa İlişkin Mutabakat Zaptı” imzaladı. Bu antlaşmanın iki ana konusu vardı: Azeri doğal gazının Avrupa’ya ihracatını iki katına çıkartmak (yani yıllık 10 milyar metreküpten 20 milyar metreküpe) ve Azerbaycan’ın yenilenebilir enerji potansiyelini geliştirip enerjinin Avrupa’ya taşınmasını sağlamak. Evet, yanlış değil, Azerbaycan’ın yeterince büyük bir yenilenebilir elektrik enerjisi üretme kapasitesi bulunuyor. Bu kapasiteyi Aliyev’in Bükreş’teki bir konuşmasında “Karada 27 giga watt rüzgâr ve güneş enerjisi ve Hazar Denizi’nin Azerbaycan sektöründe 157 giga watt rüzgâr enerjisi bulunmaktadır.’’ demesinden anlayabiliyoruz.
Bakü hükümeti aynı zamanda elektrik enerjisi piyasasına güçlü bir ihracatçı olarak katılabilmesi için gereken adımları geçmişte atmıştı. Bunun en basit örneği Azerbaycan’ın Suudi Arabistan’ı ACWA Power ve BAE’ın Masdar enerji şirketleriyle 2020’de imzaladığı ve 2022’nin ocak ayında devreye giren anlaşmalardır. Taraflar Masdar’ın 230 MW güneş enerjisi santralini ve ACWA Power’ın 240 MW Khizi-Absheron rüzgâr santralini inşa etmesi konusunda anlaştılar.
Sonuç olarak Leyen, Azerbaycan’ın yenilenebilir elektrik kaynaklarını zaman kaybetmeden kullanmaya başladı. 17 Aralık 2022 Bükreş Zirvesinde Azerbaycan, Macaristan, Romanya ve Gürcistan arasında yeşil enerji konusunda imzalanan Stratejik Ortaklık Antlaşması’na esasen, kara yollarından ve deniz altından geçecek olan kablolar Azerbaycan elektriğini Romanya ve daha sonra Macaristan’a ulaştıracak. Antlaşma Avrupa açısından çok önemli. Çünkü komşusu olduğu ve büyük yenilenebilir enerji kapasitesine sahip olan ülkeler sayesinde AB, üretimde kullandığı ve doğal gaz ile elde ettiği elektriğinin yerine büyük miktarda yenilenebilir elektrik kullanacak. Böylece tasarruf edilen doğal gaz, ısınma ve üretim gibi diğer önemli alanlarda kullanılabilecek.
Avrupa için daha da önemli bir fırsat kapısı da açılabilir: 2006’dan beri fazlasıyla tartışılan ve ne yazık ki Türkmen hükümetinin Moskova’ya olan aşırı bağlılığı yüzünden sergilediği irade eksikliği sonucunda herhangi bir sonuca varamayan Trans-Caspian boru hattı (Trans-Caspian Pipeline). Adı geçen boru hattı dünyada en büyük dördüncü doğal gaz kaynağına sahip olan Türkmenistan’ın gazını Bakü’ye taşıyacak olan ve Hazar Denizi’nin altından geçen bir boru hattıdır. Zamanında Rusya bu boru hattının hayata geçirilme planına karşı sert bir tavır sergiledi, çünkü proje Türkmen gazının TANAP hattıyla Avrupa’ya taşınabilmesi anlamına geliyordu.
2017’de Aşgabat hükümeti Brüksel’de konuyla ilgili bazı açıklamalarda bulundu. Türkmen gazının Avrupa’ya taşınmasındaki en büyük engel, hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde açıklamalardan bir yıl sonra “Hazar Denizi’nin Yasal Statüsü Hakkında Antlaşma” adlı belge imzalanarak kaldırıldı. Yani eğer Türkmenistan ve Azerbaycan, Hazar Denizinin altından bir boru hattı oluşturmak isterlerse kıyı ülkelerin herhangi birinin karasularından geçtiği halde o devletten izin almaları gerekecekti. Hazar Denizi ülkeleri arasında ortak karasu sınırlarının var olduğunu dikkate aldığımızda Azerbaycan ve Türkmenistan’ın kimseden izin almadan boru hattını oluşturabileceği sonucuna varabiliriz.
14 Aralık 2022’de Türkiye, Azerbaycan ve Türkmenistan Cumhurbaşkanları’nın bir araya geldiği üçlü zirve sonucunda imzalanan belgelerden birisi de enerji alanında iş birliği konusunda. Azerbaycan Milletvekili Vahid Ahmetov, Hazar Denizi’nin altından bir boru hattının inşa edilmesi amacıyla 2023’te bir antlaşma imzalayabileceklerini söyledi. Leyen, 18 Temmuz tarihinde Bakü’de yaptığı konuşmasında Trans-Caspian boru hattının oluşturulmasında AB’nin gerekli desteği vereceğini beyan etmişti. Geçtiğimiz kasım ayında ise Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Şentop, Türkiye’nin Türkmen gazının Avrupa’ya ulaşılması için gereken koşulları sağlayacağını belirtti. Ve buna ek olarak, aralık ayında gerçekleşen üçlü zirvede Türkiye’de bir gaz merkezinin kurulmasının tartışılacağını da söylemiş.
Türkmen gazının Avrupa’ya ihracat edilme ihtimalinin güçlenmesi Rusya’da endişe uyandırdı. Rus senatör Alexander Bashkin, Hazar Denizi’nin statüsü belirleyen antlaşmaya dayanarak denizin altından inşa edilecek herhangi bir yapının ekolojik tehdit oluşturabileceğini ve diğer kıyı devletlerin bunu engellemeleri gerektiğini vurguladı. Ekolojik tehdit yüzünden Rusya’nın yapılanmaya karşı çıkacağını da açıklamasına ekledi.
Peki Rusya gerçekten sert bir tutum sergileyecek mi? Bu soruyu cevaplarken Trans-Caspian boru hattının arabulucu ve en önemli etkili aktörünün Türkiye olduğunu unutmamak gerekir. Rusya’nın Türkiye’nin de katılımına ihtiyaç duyduğu iki projesi var: Türk Akımı’na ek dört adet boru hattının kurulması ve Rusya’nın İran ile geçtiğimiz ağustos ayında yaptığı görüşmelerde ortaya çıkan ve 40 milyar dolarlık yatırım içeren mutabakat zaptı. Rusya’nın İran ile anlaştığı ana gaz boru hattı Hazar Denizi’nin altından veya Azerbaycan üzerinden geçebilir. Türk Akımı’nın gücünün iki katına çıkarılması ise Rusya’nın uzun zamandır hayal ettiği Güney Akım’ın oluşturulmasına doğru atılacak bir adım olarak algılanabilir. Dolayısıyla, eğer Rusya Trans-Caspian boru hattına karşı çıkarsa, Türkiye destekli Azerbaycan ve Türkmenistan da Rusya-İran ana gaz boru hattına karşı çıkar. Türkiye ise Güney Akım hayalini pazarlama stratejisine çevirebilir.
Sonuç olarak, Batı’nın köşeye sıkışmış olduğu bir süreçte Hazar Denizi’nin kaynakları Türk devletlerini güvenilir bir ortağa çeviriyor. Bu durum Türk devletlerinin hem zenginleşmesi hem de jeopolitik önem kazanmaları anlamına geliyor.