Afrika değerli yeraltı madenlerine ve minarellerine ayrıca genç nüfusa ve tarımsal kaynaklara sahip bir kıta. Bu durum Afrika ülkelerini yatırım ve ticaret için cazip bir bölge haline getiriyor. Çin ise son yıllarda hem ticaret ve yatırımlarıyla hem de verdiği borçlarla Afrika kıtasında aktif bir dış politika sürdürüyor. Çin’in Afrika ile yakın ilişkiler kurması bazılarına göre endişe verici. Afrika’nın hammaddelerini Çin’e ucuz fiyatlarla satması ise sömürge dönemindeki ilişkilerin bir benzerini yansıtıyor. Afrika ülkelerinin 1960’larda bağımsızlıklarını kazanmaya başlamalarından bu yana Batı’dan aldıkları kredileri ödemekle uğraşıyorlar. Çin’den borç almak Batı’ya göre daha kolay olduğundan Afrika’nın borçlarının arttığı ve bazı ülkelerin borç krizinde olduğu görülüyor. Bu gelişmeler ışığında Çin’in Afrika’da ‘‘borç tuzağı diplomasisi’’ yürüttüğü iddia ediliyor. Eski ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence, Çin’in Afrika ile son dönemde yaptığı tüm anlaşmaları borç tuzağı diplomasisi olarak adlandırdı. Bu söyleme göre; Çin borç sıkıntısı yaşayan ülkelerden yararlanıyor, borçları ödeyemeyen ülkelerin liman ve mallarına el koyuyor ve hükümetlerde siyasi güç elde edip egemenliklerini baltalıyor.
Tek Kuşak Tek Yol Girişimi’nin Niteliği
2000’den bu yana Çin-Afrika arasında yatırım ve finansman alanında iş birlikleri arttı. 2015 yılında Güney Afrika, Çin ile antlaşma imzalayan ilk Afrika ülkesi oldu. Bu gelişim ardından Kenya, Etiyopya, Mısır, Cibuti ve Mozambik liderleri, 2017 ve 2019 yıllarında Uluslararası İşbirliği için Girişim Forumu’na katılarak işbirliği mekanizmasına katkıda bulundular. En önemli yatırımlardan biri de Kuşak ve Yol Girişimi kapsamında gerçekleşti. Esasen Çin ürünlerini birincil varış noktası olan Avrupa pazarlarına kolay bir şekilde ulaştırmak Tek Kuşak Tek Yol Girişimi’nin temel amacıdır. Yol, Süveyş Kanalı güzergahı boyunca Mısır ve Afrika boynuzunda yoğunlaşıyor. Dolayısıyla kıtanın oynayacağı rol azmış gibi görülse de girişim kapsamında birçok Afrika ülkesine karayolları, demiryolları, köprüler, hastaneler, okullar ve havaalanları inşa edildi. Girişim, Afrika ülkelerine altyapı geliştirmeleri için fırsatlar sundu fakat Çin bu fırsatları Afrika’ya kredi şeklinde finanse etti. Bu durum ise Çin’in Afrika üzerinde siyasi ve ekonomik avantaj elde etmeye çalıştığını dair söylemi alevlendirdi. Örneğin, girişimin önemli bir parçası olan Cibuti’nin, son iki yıldaki GSYİH’nın yaklaşık yüzde 80’lik oranla Çin’e borçlu olduğu biliniyor. Batılı eleştirmenler de bu borçlanmanın potansiyel olarak Çin’in Cibuti hükümeti üzerinde güç ve söz sahipliğini arttırdığını iddia ediyorlar. Tek Kuşak Tek Yol, Cibuti ve diğer ülkelerde iç siyaseti körüklemek için kullanıldığı iddia ediliyor. Bu iddiaya Zambiya’nın mevcut borç krizi de örnek olarak gösterilebilir. Zambiya’nın Çin’e olan yaklaşık 6,2 milyar dolarlık borcu toplam dış borcunun %40’ından fazlasına denk geliyor. Zambiya’da inşaatı Çin kredileri ile fonlanan hidroelektrik santrali, şu an borç krizi sebebiyle Çin hükümetine ait gibi görünüyor. Bu gelişmeler endişe verici olarak kabul edilebilir. Ayrıca tek başına bu bilgilerle Çin’in Afrika ülkelerini tuzağa düşürmeye ve olan borçlarını siyasi koz olarak kullanmaya çalıştığı iddiası kuvvetlendirilebilir. Fakat, Zambiya örneğine daha detaylı bakacak olursak 2005 yılında Yüksek Borçlu Yoksul Ülkeler girişimi aracılığıyla tüm borçlarını iptal ettirmiş ve o zamandan bu yana yalnızca Çin’den değil, diğer ülkelerden ve borç verenlerden de daha fazla borç aldığını olduğunu görüyoruz. Ekonomistler, Çin haricindeki ticari kredilerin Zambiya ekonomisi üzerinde Çin kredilerinden daha fazla etkiye sahip olduğunu belirtiyorlar.
Genel Bakış
Verilen iki örnekteki ülkelerin ekonomilerinin borç tuzağı diplomasisi etkisinde olduğu iddiası öne sürülse de Afrika liderlerinin Çin kredisi dışında başka finansman kaynaklarına eriştiği gerçeğinin de unutulmaması gerekiyor. Örneğin; IMF, Kenya’ya son üç yılda yaklaşık 750 milyon dolar borç verdi. Ayrıca Afrika liderlerinin kendi siyasi ve ekonomik yollarını çizme kapasitesine sahip olduklarını borçların sorumluluğunun da onlara ait olduğunu unutmamak gerekir. Günümüzde Çin ile ilişkilerin Afrika’nın egemenliğini baltaladığı düşünülüyor fakat egemenliğini sömürgecilik döneminde kaybeden Afrika’nın da dikkatli olması, kendi bağımsızlıklarını ve çıkarlarını gözetmesi gerekiyor. Çin emperyalizminin Afrika’ya yayılıp yayılmayacağını ancak önümüzdeki 100 yıl içerisinde göreceğiz. Şu anda sadece önümüzdeki yıllarda ilişkilerin Tek Kuşak Tek Yol ile daha da derinleşeceği öngörüsünde bulunabiliriz.