İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Bölgesel Krizler Batılı Dünya Düzenini Sınıyor

Putin Ukrayna’yı işgal ederek pandoranın kutusunu açtı. Rusya’nın saldırgan tutumu dokuz aydır devam ediyor. Moskova’nın Ukrayna’ya saldırısının cezasız kalmasını ise kimi korkuyla kimi ise merakla seyrediyor. Rusya gibi büyük bir nükleer gücün karşısında yer alan ve dünyayı yöneten Batı, sadece yaptırım uygulamak ve Ukrayna’yı silahlandırmak ile yetindi. Üstelik, Rusya hala çeşitli uluslararası platformlarda yer almaya devam ediyor. Dolayısıyla, durumu gören bazı ikinci ve üçüncü dünya ülkeleri bu boyuttaki bir saldırının, Nazi Almanyası’nın kaderini taşıyamayacağını anladı. Bu durumu fırsat olarak değerlendiren ülkeler, tabiri caizse bir köpek balığının kan kokusunun peşine düşmesi gibi fırsatın peşine düştüler.

Şi Cinping, Çin Halk Kurtuluş Ordusu Komutanlığı önünde yaptığı konuşmasında “Ülkenin silahlı kuvvetleri her seviye savaşa hazır olmalıdır.”dedi. Mesaj niteliğindeki bu açıklama, iki aydan fazladır devam eden Tayvan gerilimi ile bağlantılıydı. Nancy Pelosi’nin ziyaretinin arifesinde gerçekleşen Çin Komünist Parti Kongresi’nin ve ülkede yapılan seçimlerin de Tayvan gerilimini alevlendirdiğini söyleyebiliriz. Taraflar arasındaki gerilim devam ederken Pekin’den gelen tehdit içerikli açıklamalar, Şi Cinping’in gerçekten de Tayvan gerilimine son vermek niyetinde olduğunu gösteriyor. 

Çin liderinin “2027’ye kadar Çin ordusunu dünyanın en güçlü ordularından birisi haline getireceğiz.” açıklaması iki anlama gelebilir. Bunlardan ilki, Şi Cinping 2027’de sona erecek olan iktidarını veya cumhuriyetin yüzüncü yıldönümünü kast ediyor ve bunda korkulacak hiçbir şey yok. İkincisi ise Şi Cinping, Tayvan’ın sembolik bir tarihte Çin Halk Cumhuriyeti tarafından işgale uğrayabileceğine işaret ediyor.

İzole olmuş diğer bir aktörün yani Kuzey Kore’nin aynı gün içerisinde güneydeki ve batıdaki komşularının kıyılarına yakın yaklaşık 23 füze fırlatmasını da unutmamak gerek. Kuzey Kore’nin bu tutumu Güney Kore’yi uyarı ateşi etmeye zorladı ve Kore Yarımadası’nda alevlenen gerilim dünyayı yeni bir savaş ihtimaliyle sarstı. Kim Jong-Un, bahsi geçen gerilimin en büyük birinci sebebi olarak Washington ile Seul’un bölgede düzenlendikleri tatbikatları buldu. Şüphesiz, belli takvimlere göre gerçekleşen bu tatbikatlar gerilimin tek nedeni olamaz. Pyongyang’ın asıl amacı güç gösterisi yapmak ve ilgiyi üzerine çekmekti. Çünkü dünyaya, askeri kapasitesini gösterip yaptırımları azaltmayı istiyordu.

Çin’in ve Kuzey Kore’nin tehditleri sadece güç gösterisi ve pazarlama aracı olarak da algılanabilir. Peki ya bu devletler istediklerini elde edemezlerse, daha ne kadar ‘’tehlike içermeyen’’ adım atarlar ya da tavır sergileyebilirler? Muhtemelen aynı soruyu Japon hükümeti de soruyordur. Zira adı geçen devletlerin saldırgan tavırları, Japonya’nın Doğu Asya’daki hegemonyasına da tehdit oluşturabilir. Tayvan’ın Çin tarafından işgal edilmesi sonrası Pekin direkt olarak bir sonraki hedefini Japonya’nın Senkaku Adası olarak belirledi ve bu ada yıllardır Japonya ile Çin arasında süren anlaşmazlıklardan birisinin konusu.

Son günlerde fazlasıyla konuşulan İran’ın, Rusya’ya sağladığı askeri destek, “İslam rejimini” yeni oluşan Doğu Bloku’na dahil ediyor. Ülke sınırlarında başlayan hârekatın dış aktörlerin emirleriyle gerçekleştiğini iddia eden Tahran, kuzeydeki komşularına karşı saldırgan davranmaya devam ediyor. Olaylar öyle bir boyuta geldi ki Sırbistanlı Nikola Mikoviç ‘’ Bakü-Tahran arasındaki ilişkilerin artık arkadaş canlısı olmadığını aksine iki tarafın da farklı müttefiklere ve jeopolitik çıkarlara sahip olduğunu görebiliyoruz.” açıklamasında bulundu.

İran, Ermenistan’ın Kapan bölgesinde başkonsolosluk açması ile Zangezur Koridoru’na karşı olduğunu bir nevi gösterdi. Bahsi geçen koridor Tahran açısından Türkiye’yi ve muhtemelen İsrail’i Azerbaycan’a bağlayacak bir köprü olarak algılanıyor. Peki bu köprünün inşa edilmesini engellemek için İran en fazla ne kadar ileri gidebilir? Bu soru, bir süre daha gündemde kalmaya devam edecek. Karen Ovanisyan “Azerbaycan’ın baş ağrısı artık İran olmuş.” şeklinde bir açıklamada bulundu. Bu baş ağrısını dindirmek için İsrail’in eski bakanı Ayoob Kara “Azerbaycan istihbaratının edindiği önemli bilgiler sayesinde birlikte İran’ı yenebiliriz.” dedi.

Özetlemek gerekirse, Rusya’nın cezasız kalması farklı bölgelerde ve farklı koşullar altında olan revizyonist ve otoriter devletlere ilham veriyor. Bahsi geçen devletlerin hedefi ise Batı Bloku’nun müttefikleri oldu. Batı Blokunu sırtında taşıyan ABD, kendi ortaklarını ne pahasına olursa olsun koruyacağını vaad etse de bu pek mümkün gözükmüyor. Hatta El-Riyad’ın, Washington’a rağmen, üretilen petrol miktarını düşürmesi ve doğal gaz fiyatlarını yükseltmesi Batılı müttefikleri saflarının gün geçtikçe azalması anlamına geliyor. 

Gerçekçi olmamız gerekirse, Rusya’nın Ukrayna’da başlattığı savaşın uzun vadede başarısız sonuçlanacağı şimdiden belli oldu. Aynı sonucu İran’ın veya Çin’in saldırganlığı hakkında söylememiz için henüz erken. Zira, Batı’nın aynı anda üç cepheye eşit şekilde destek veremeyeceği açık bir şekilde ortada. Bu durumda bahisler yapılacak, kurbanlar verilecek ve kan akıtılacak. Saldırganlar, er geç kaybedecek ancak  alınması gereken önlemler zamanında alınmazsa bedelini saldırıya uğrayanlar ödeyecek. Tıpkı bugün Ukraynalıların ödediği gibi…