Brezilya Eski Cumhurbaşkanı Jair Bolsonaro’nun destekçileri, ocak ayının başlarında başkentteki büyük federal kurumlara baskın düzenlediğinde dünya büyük bir dejavu yaşadı.
Brezilya’nın 2022 cumhurbaşkanlığı seçimlerinin çalındığı konusunda ısrar eden göstericiler kongreyi, başkanlık sarayını ve diğer önemli hükümet binalarını yağmaladılar. Brezilya’da yaşananlar, benzer bir olayı daha hatırlattı: İki yıl önce de Washington’da sağcı çeteler, ABD Kongre Binası’na saldırarak iktidardan giden ABD Başkanı Donald Trump’tan yeni Başkan seçilen Joe Biden’a karşı olumlu bir tutum izlemesini engellemeye çalışmışlardı.
Liberal demokrasiye yönelik bu iki saldırı arasındaki benzerliklerde aslında tesadüfi hiçbir şey yoktu. Brezilya da dahil olmak üzere birçok ülkedeki sağcı popülistler, Trump’ın sözlerinden ilham aldı. Ancak sağcı popülist hareketler arasındaki ulusötesi bağlantılar, tarz ve fikir dolaşımının oldukça ötesine geçiyor. Bolsonaro, yardımcıları ve birçok takipçisi, ABD’deki sağcı liderler ve örgütler ile somut bağlarını sürdürüyorlar. Trump’ın Make America Great Again (MAGA) hareketi, dünyanın en güçlü ülkesinin yürütme organı üzerindeki dört yıllık kontrolü sayesinde siyasi açıdan önemli bir aşırı sağ başarı öyküsü rolü üstlenmiştir.
Son yıllarda, Batı demokrasilerinin çoğunda sağcı popülistlerin artan etkisi de görüldü. Örnek olarak Brezilya’da Bolsonaro’nun yükselişi, Brexit’in zaferi, Birleşik Krallık’ta, Fransa ve Almanya’da aşırılık yanlısı ve aynı zamanda göçmen karşıtı partilerin artan gücü, İtalya ve İsveç’te son zamanlarda aşırı sağ partilerin ve liderlerin iktidara gelmesi sıralanabilir. Bu gruplar birbirlerinden ipuçları alır ve birbirlerine destek sağlar. Gürcistan’dan aşırı sağcı kongre üyesi Marjorie Taylor Greene de dahil olmak üzere birçok Cumhuriyetçi milletvekili, İtalya’nın eski Trump danışmanı Steve Bannon’a danışan ve onu “müttefik” olarak nitelendiren Giorgia Meloni’nin başbakan olarak seçilmesini kutlamışlardı.
Ulusötesi ve aşırı sağ hareketlerin uluslararası siyasette büyük bir güç olarak ortaya çıkması tarihte ilk değildir. Birinci Dünya Savaşı ile İkinci Dünya Savaşı arasındaki yıllarda da büyük krizler, yerleşik partiler ve merkezci ideolojilerle ilgili memnuniyetsizlikler yaşanmıştır. Bugün olduğu gibi yeni iletişim teknolojilerinin yayılmasıyla ilişkilendirilen bu gelişmeler, faşizmin (ve solda devrimci sosyalizmin) küresel yükselişini körüklemiştir.
Bazı durumlarda savaşlar arası faşizm, günümüzün aşırı sağ partilerine doğrudan bir hat bağlar. Meloni’nin Fratelli d’Italia’sının (İtalya’nın Kardeşleri) soyu, 1946’da Benito Mussolini ve İtalyan faşizminin meşalesini taşımak için kurulan bir parti olan Movimento Sociale Italiano’ya (İtalyan Sosyal Hareketi) kadar uzanıyor. Meloni, partisinin faşist kökenlerinin ötesine geçtiğini iddia ediyor ancak siyasi sembolleri, bazı seçilmiş yetkilileri hakkındaki ifşaatları ve önemli açıklamaları, partinin geçmişiyle arasına yeterince mesafe koymadığını gösteriyor.
Amerikan kara parası denizaşırı aşırı sağcı güçleri destekliyor: OpenDemocracy, 2008 ile 2017 arasında ABD merkezli Hıristiyan kökten dincilerin Avrupa çapında aşırı sağ davaları ve partileri desteklemek için 50 milyon dolar verdiğini bildirdi (Avrupa bağlamında önemli bir meblağ). Rus parası, robotlar, bilgisayar korsanları ve propaganda da çok sayıda gerici-popülist partiyi destekledi.
Rusya, 2014 yılında Fransa’da Marine Le Pen liderliğindeki aşırı sağcı bir parti olan Ulusal Cephe’ye borç para verdi ve İngiltere’yi Avrupa Birliği’nden çıkarmak için Brexit kampanyasını destekledi. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna’yı feci ve acımasız bir şekilde işgal etmesine rağmen onu geleneksel değerlerin savunucusu olarak gören bazı sağcılar tarafından hala büyük saygı görüyor.
Aşırı sağ partiler birbirlerini taklit etme eğilimindedir. Fikirleri ve ideolojiyi yerel izleyiciler için uyarlasalar da bir ülkedeki atılımlar, başka yerlerdeki aşırı sağ hareketleri meşrulaştırmaya ve feyzalınarak bir uygulama repertuarı oluşturmaya yardımcı olan “gösteri etkileri” sağlıyor. Ocak ayında Brezilya’da yaşanan olaylar bu gerçeği kanıtlar nitelikte.
Sorun şu ki, mevcut düzenin ne kadar dirençli olduğu belirsiz. Seçim siyasetini destekleyen gerici popülistler bile, hâlâ seçim hesap verebilirliğini ve devlet bürokrasilerinin bağımsızlığını aşındıran politikaları destekliyor. Bolsonaro’nun Brezilya’daki destekçileri aktif olarak askeri yönetim ve demokratik olarak seçilmiş bir hükümetin devrilmesi için çağrıda bulunuyor. Macaristan, liberal olmayan demokrasinin ne kadar hızlı bir şekilde seçim otokrasisine kayabileceğinin net bir örneğini sunuyor.
Bugünün merkez sol ve merkez sağ partileri, istediklerinde aşırı sağ rakiplerini savuşturmak için görünüşte daha iyi konumlanmış durumdalar. Ancak günümüzde, geçmişte de olduğu gibi ulusötesi aşırı sağ ana akımın içine girdi. Gerici popülizm sağlamdır. Normalleşmeyi durdurmak veya tersine çevirmek için artık çok geç ve sonuç olarak işlerin yakın zamanda daha iyiye gitmesi pek olası değil.
İşler daha da kötüleşecek mi? Savaşlar arası faşizm, küresel olarak yayılan ve kendisini yerel koşullara uyarlayan, heterojen ve gelişen bir ideolojiydi. Ancak daha radikal türlerin cesaretlendirilmesi kaçınılmaz bir sonuç değildi. Dünya 1930’la karşılaştırılabilir bir konumda duruyor. Aşırı sağ yükselişte ve gerici popülistler için bile başarılarının onları nereye götüreceği belirsiz.