İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Anzak Günü Notları

Çanakkale Savaşı, ulus-devlet oluşumuna giden yolda yakın tarihimizdeki en önemli olaylardan birisidir. Her kimlikte olduğu gibi Türk ulusal kimlik inşasında da kolektif belleği oluşturan anlatılar temel oluşturur. Çanakkale Savaşı da bahsettiğimiz anlatıların başında gelir. Bu savaşın ehemmiyeti üzerine halihazırda geniş bir literatür mevcuttur ve Büyük Savaş’ın sonucunu değiştirmese de harbin gidişatını etkilemiştir. Ne var ki savaş yalnızca Türkleri değil iki farklı ulusu daha derinden etkilemiştir: Avustralya ve Yeni Zelanda.

İki senedir Anzak Günü vesilesi ile Çanakkale’de görev yapıyorum ve bu seneki görevimin de bitişi ile gözlemlerimi yazma ihtiyacı hissettim. Müşterek acılarımız olan bu iki ulusun dünyanın bir ucundan Çanakkale’ye gelerek tarihlerine ve misafir oldukları ülkeye karşı gösterdikleri saygı beni her seferinde kendine hayran bırakıyor. Orada tanıklık ettiğim güçlü maneviyat, dünyanın bir ucundan edindiğim dostluklar ve Gelibolu’daki anılarım kısa ömrümde unutamayacağım hisleri bana yaşattı.

Her sene 25 Nisan’da gerçekleşen Anzak Günü için Avustralya ve Yeni Zelanda devletlerinden yüzlerce görevli, aylar öncesinden hummalı bir çalışma için Çanakkale’ye geliyorlar. 25 Nisan’ın önemi ise Anzak askerlerinin Gelibolu’daki Anzak Koyu’na çıkış tarihi olmasından geliyor. Milyonlarca dolar harcanan ve aylar süren hazırlıklar ise sabah gerçekleşecek olan şafak ayini için yapılıyor. Şafak ayini sabah 5.30’da başlıyor ve bir saat sürüyor. Her yıl iki ülkeden yüzlerce kişi bu ayin için Çanakkale’ye geliyor, ayrıca iki ülkenin büyükelçileri, muhtelif bakanları ve önemli bürokratları da ayine katılım sağlıyor.

Anzak Günü’nün Avustralya ve Yeni Zelanda İçin Önemi

Çanakkale’de asli görevim sahada Yeni Zelanda Polis Kuvvetleri için “Fixer”lık (sahada tercümanlıktan lojistik desteğe kadar geniş bir spektrumu kapsayan birçok iş) yapmaktı. Onların lokal otoritelerle iletişimini sağlamak görevimin ana unsuru denilebilir. Bu minvalde zamanımın büyük çoğunluğu Yeni Zelanda ve Avustralya kolluk kuvvetleriyle geçti. Kendileriyle çalışırken farklı vesilelerle en çok yönelttiğim soru şuydu: “Bu savaş neden sizin için bu kadar önemli?”

Biraz geriye saracak olursam 2022 Nisan ayında ilk kez Çanakkale’ye doğru yola çıkarken bu organizasyonun büyüklüğü konusunda hiçbir fikrim yoktu. Anzak askerlerinin dünyanın birçok yerinde savaştığını biliyordum fakat Gelibolu’nun onların tarihinde ne kadar önem arz ettiği konusunda bir fikrim yoktu. Nitekim sorduğum soruya Yeni Zelanda Polis Kuvvetleri adına orada bulunan en kıdemli kişi Chris şu şekilde cevap vermişti: “Bu savaş bizim Birleşik Krallık’a olan sorgusuz bağlılığımızın sonu oldu.”

Gerçekten de Çanakkale Savaşı, yalnızca kısa bir süre sonra kurulacak Türkiye Cumhuriyeti için değil, Yeni Zelanda ve Avustralya’nın da ulus-devlet olarak tarih sahnesine çıkmasında da önemli bir adım olmuştur. Bu tarihsel anlatının kuvvetini, şafak ayinine gelen genç, yaşlı tüm Avustralya ve Yeni Zelanda insanının döktüğü gözyaşında kendi gözlerimle gördüm.

Şafak Ayini

Yeni Zelanda ve Avustralya tarafından masrafları karşılanan bu anma organizasyonu, temelde 25 Nisan sabahı yapılacak olan şafak ayini ile somutlaştırılıyor. Bir kısmı 25 Nisan’dan aylar önce gelen görevliler, organizasyonun pürüzsüz geçmesi adına gece gündüz çalışıyor. Benim de içinde bulunduğum Yeni Zelanda Polis Kuvvetleri ise organizasyondan birkaç hafta önce gelerek sahada gözlem yapıyor. Organizasyonda ise Yeni Zelanda’nın ağırlığı göze çarpıyor. Özellikle ilk çalıştığım sene Yeni Zelanda kolluk güçlerinin çok yoğun bir çalışma takvimi olmasına rağmen Avustralya kolluk kuvvetleri sadece yapılan hazırlıkları izlemekle yetinebiliyordu. Bu sene ise Avustralya kolluk kuvvetlerinin etkisi iyice azaltılmış ve saha denetimi çoğunlukla Yeni Zelanda Savunma Bakanlığına bırakılmış.

Bu eksende ilerleyen saha çalışmalarındaki tek amaç Anzak Koyu’nda gerçekleşecek şafak ayininin ve sonrasındaki Tek Çam (Lone Pine) ve Conk Bayırı’nda (Chunuk Bair) gerçekleşecek anma törenlerinin sorunsuz ilerlemesi. Şafak Ayini için her sene Anzak Koyu’nun içine büyük bir sahne kuruluyor. Geleneksel unsurlar barındıran enstrümantal ve ağıtlı anma töreni, üst seviye diplomat ve bürokratların konuşmasıyla devam ediyor. Farklı ülkelerden gelen delegasyonların çelenk bırakması ile devam eden ayin, görevli bir Türk subayının Çanakkale Kahramanı Mustafa Kemal Atatürk’ün Anzak annelerine hitaben yazdığı sözlerini İngilizce ve Türkçe okumasıyla devam ediyor. Son kısımda ise üç devletin ulusal marşları okunuyor ve ölen askerlerin anısına saygı duruşunda duruluyor. Ayin bittikten sonra tıpkı 57. Alay yürüyüşüne benzer şekilde toplananlar da yukarı doğru yürüyüşe geçiyor. Bu yürüyüşün yapılmasının temel motivasyonu, Anzak askerlerinin yüz küsur yıl önce yaşadıkları deneyimi yaşamak.

Bu anma günü dünyada eşi benzeri olmayan bir olay. Birbirleriyle savaşmış devletlerin her sene böyle bir anma günü düzenleyerek müşterek acılarını paylaşmaları çok özel. Burada elbette bu insanların uzak diyarlardan ortak bir havuzun parçası olarak getirilmesi, yani savaşı doğrudan organize etmemeleri (İngiltere gibi) de etkili olabilir. Fakat her ne olursa olsun bu anma törenleri tek taraflı da devam edebilirdi. Bu noktada tören için topraklarını açmış olan Türkiye’yi ve törene Türkleri de dahil ederek töreni kısmen çok taraflı hale getiren Anzakları da takdir etmek gerekir.

Anzaklar ve Atatürk

Yeni Zelanda ve Avustralya polis kuvvetleri, her sene Çanakkale’deki emniyet teşkilatı adına yemek veriyor. Bu sene geçen seneden farklı olarak jandarma için de ayrı bir yemek düzenlendi. Şüphesiz ki Türkiye’nin organizasyona olan en önemli katkısı kolluk kuvvetleri aracılığıyla sahada güvenliği sağlamak. Bu tören için Türk polisi ve jandarması haftalar öncesinden birçok toplantıya giriyor, yurt dışından gelen yetkililere sahayı gezdiriyor ve gece gündüz güvenliği sağlıyor.

İki senedir Türk yetkililer için verilmiş olan yemeklere tercüman olarak katılıyorum. Bu yemekler Anzak polisleriyle Türk polisleri arasında doğrudan “aynı meslekten olma” sebebiyle empati yaratırken Anzak polisine Türk görevlilerinin emeğine bir çeşit teşekkür etme fırsatı da yaratıyor. Ek olarak, bu yemeklerin aslında düşük seviyede bir diplomatik temas olduğu da dikkatten kaçmamalıdır. Özellikle Anzaklar bu yemeklere çok önem veriyorlar ve sonraki yıllarda da bu törenin sorunsuz geçmesi adına bir çeşit “kamu diplomasisi” yapıyorlar.

Bu yemeklerde çevirmenlik yaparken Türkler tarafından Anzaklı yetkililere en çok sorulan sorulardan bir tanesi Atatürk hakkında ne düşündükleriydi. Genelde yarı heyecanlı yarı gururlu sorulan bu soruya her seferinde farklı bir açıdan yanıt veren Chris, Türkleri özellikle tarih bilgisiyle mest etmeyi başardı.

Burada bir parantez Atatürk’ün sözleri için açılmalı diye düşünüyorum. Anzaklar için Atatürk’ün sözlerinin ve kendisinin yeri çok farklı. Kaldı ki bu sözleri okurken çok fazla ağlayan insana şahit oldum. Eğer yapılan etkinlikler olmasaydı, Anzaklar ile Türkler arasında günümüzde kurulan samimiyetin tesisi 50-60 yıl gecikmeli olarak da sağlanabilirdi. Ancak buradaki asıl odak noktası kurulan samimiyetten ziyade samimiyetin kurulduğu ortamın intikam duygusundan arınmış olmasıydı. Doğrudan savaşın içinde yer almış, arkadaşlarını kaybetmiş hatta kendisi de ölümden dönmüş bir komutanın iki tarafı da kucaklayıcı bir mesaj ile ölen Anzak askerlerini anması hayranlık uyandırıcıydı.

Gelibolu

Hayatım boyunca gezdiğim, gördüğüm o kadar coğrafya arasında Gelibolu’nun yeri bende çok farklı. Bu kadar güzel bir doğa içerisinde yüz yıl önce bir vahşet yaşandığına inanmak zor. Gelibolu hem tarihi önemi sebebiyle hem de doğal güzellikleriyle kesinlikle görülmesi gereken bir yer. Tertemiz denizin bittiği yerde bakir ormanların başladığı yarımadanın eğer tarihi bir önemi olmasaydı bugün ne halde olurdu düşünmek dahi istemiyorum. Yeni Zelanda gibi doğal güzellikleriyle meşhur bir ülkeden gelenleri bile mest eden Gelibolu, umarım hep şu an olduğu gibi kalır.

Gelibolu arabasız gezmenin imkânsız olduğu bir bölge. Genellikle yerli turistlerin gittiği yarımadanın güneyindeki görkemli Çanakkale Şehitleri Abidesi’nin dışında birçok yerli ve yabancı şehitliğe de ev sahipliği yapıyor. Yarımadanın farklı yerlerine dağılmış yabancı şehitlikleri işimin bir gereği olarak çokça kez gezdim. Yaptığım saha turlarını, şu anda Hollanda’nın The Hague şehrinde Yeni Zelanda devletinin Europol temsilcisi olarak çalışan Tim’le beraber iki sene boyunca gerçekleştirdik. Beraber çok güzel anılar biriktirdiğim, bazen duygulandığımız çokça da güldüğümüz Tim, benim için özel bir yere sahip. Onunla olan anılarımdan bir tanesine yazımda yer vermek istiyorum. Çanakkale’de çalıştığım süre boyunca merkezde ev tuttum. Tim genellikle beni sabah erken saatte arabasıyla alırdı ve feribot ile karşıya geçerdik. Akşam da eğer başka bir görev yoksa teftişler bittikten sonra beni yine kaldığım yere geri bırakırdı. Kendisinin beni aldığı bir gün Anzak Koyu’na gideceğimizi sanıyordum. Fakat kendisi bana ufak bir sürpriz yapıp bizi Şehitler Abidesi’ne götürdü. Daha önce Çanakkale Şehitleri Abidesi’ni hiç görmemiştim ve o da bunu biliyordu. Doğal olarak heyecanlandım ve neden buraya geldiğimizi sordum. Tim sorumu basit ama bir daha hiç unutmayacağım bir şekilde yanıtladı: “Bir haftadır hep bizim şehitliklerimizi gördün, kendi ülkenin de şehitliğini görmek istersin diye düşündüm.” Bu ufak anı, orada tanıştığım insanların ne kadar düşünceli, anlayışlı ve arkadaş canlısı olduğunun kendi adıma bir kanıtı olarak hafızama kazındı.

Gelibolu, küçük bir grup olmakla birlikte, bu sene ilk kez Maourilerin de kendi anma törenlerine şahit oldu. Çok uzak ülkelerden atalarını Çanakkale’de kaybetmiş yaklaşık 50 kadar Maouri, Anzak Koyu’na yakın bir noktada kendi geleneksel anma törenlerini gerçekleştirdiler. Maourilerin dövmeleri, dilleri, ağıtları ve her sene defalarca izlememe rağmen tüylerimi diken diken eden Haka dansı, 25 Nisan’da Conk Bayırı’ndaki anma törenlerini izlemek için yalnızca birkaç sebep.

Daha İyisini Yapabilir Miyiz?

Son olarak kendi amatör gözlemlerime dayanarak bir iki şey eklemek istiyorum. Anzak Günü’ne her sene yüzlerce katılımcı geliyor. Bana orada söylendiği kadarıyla katılımcı sayısı savaşın 100. yılında pik yapmış. Pandemi zamanında ise maalesef anmalar gerçekleştirilememiş. Bu sene geçen seneye kıyasla biraz daha fazla kişi geldiyse de katılımcı sayısı yine 1000-1500 kişi ile sınırlı kaldı. Anzak Günü’nün Anzaklar için öneminin gittikçe arttığını söylemişlerdi, bu yüzden katılımın yetersiz olduğunu söyleyebilirim. Anzak Günü hem lokal açıdan Çanakkale’ye turistik getirisi olan hem de uluslararası düzeyde katılımcı ülkelerle ilişkilerimizde farklı boyutları geliştirebilecek bir etkinlik. Zira çok önemli devlet insanlarını ağırlıyor. Burada yalnızca yabancı değil, yerli katılımcıların da ilgisinin daha çok çekilebileceğini düşünüyorum. Yabancı katılımcılar için Gelibolu’da Anzak Koyu’ndaki ayine katılmak haricinde yapılacak fazla bir aktivite yok. Belki ortak bir savaş müzesi açılması gibi bir proje hayata geçirilebilir.

Ahmetcan Uzlaşık tarafından yazılmıştır.