İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

9 Ekim 1998 Diplomasisi ve 9 Ekim 2019 Diplomasizliği

Bugün size iki farklı 9 Ekimden bahsedeceğim. İlki , 9 Ekim 1998
        Öcalan’ın yakalanma süreci, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Atilla Ateş’in, “Sabrımızı taşırmasınlar” sözleriyle başladı. Fitili ateşleyen bu sözleri, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 1 Ekim 1998‘de, TBMM’nin açılışında yaptığı “Suriye’ye karşı mukabelede bulunma hakkımızı saklı tuttuğumuzu, sabrımızın taşmak üzere olduğunu bir kere daha tüm dünyaya ilan ediyorum” açıklaması izledi. Takiben kara birlikleri güneye kaydırıldı.


        Öcalan, bu koşullar altında, 29 Ağustos 1998’de, MED TV’de, tek taraflı ateşkes kararı aldığını ilan etti. Buna rağmen PKK içindeki bazı grupların eylemleri sürdü. 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkmak zorunda kalan Öcalan, Abdullah Sarıkurt adına düzenlenen sahte pasaportla, Rozalin kod adlı Ayfer Kaya’yla birlikte Yunanistan’a gitti ancak alanda “Yunanistan’da 17.00’ye kadar kalabilirsiniz” yanıtını aldı. İltica talebi kabul edilmeyen Öcalan, kendisine tahsis edilen jetle Rusya’ya geçti.

       4 Kasım’da iltica talebinde bulunan Öcalan’ın talebi Rusya Parlamentosu’nun alt kanadı Duma da kabul edildi. Ancak nihai karar çıkmadı. Öcalan, bunun üzerine 12 Kasım’da gittiği İtalya’da daha havaalanında polisten iltica talebinde bulundu. Roma’da sahte pasaport kullandığı iddiasıyla tutuklanan ancak daha sonra serbest bırakılan Öcalan, bir villaya yerleştirildi. Öcalan’ın iade edilmemesi nedeniyle ise İtalya’ya karşı boykot kampanyaları başlatıldı.

      16 Ocak 1999’da Öcalan gizlice yeniden Rusya’ya gitti. Rusya’nın “10 günün var” tavrı üzerine 29 Ocak’ta, özel bir uçakla Yunanistan’a geçen Öcalan, 31 Ocak’ta Belarus ya da Hollanda’ya gitmek için harekete geçti. Ancak her iki ülke Öcalan’a iniş izni vermedi. 1 Şubat’ta, geri dönmek zorunda kaldığı Yunanistan’dan yeniden Belarus’a geçmeye çalışan Öcalan, başarısız oldu. Geri döndüğü Atina’dan 2 Şubat’ta Kenya’ya hareket etti.

       Kenya’da Yunanistan Büyükelçiliği rezidansına götürülen Öcalan, buradan ayrılması yönündeki baskılara karşı, elçiliği terk etmemek için 15 Şubat’a kadar direndi. Bu tarihte Hollanda’ya gidebileceği söylenen Öcalan, bu ülkeye gideceğini sanırken, yakalandı.

       Öcalan cephesinde bunlar yaşanırken, ABD istihbaratı ve yetkilileri ile sürekli temas halindeki Türkiye de Öcalan’ı adım adım takip etti.

       10 Şubat’ta  Öcalan’ı teslim almak için hazırlanan yedi kişilik ekibe  Uganda’ya giden uçağa 14 Şubat akşamı Kenya’nın başkenti Nairobi’ye gitme talimatı verildi. Akşam 19.20 sıralarında operasyon başladı. Aprona giren araçtan çantasıyla inen Öcalan, Hollanda’ya gideceğini sanırken, özel operasyon ekibinin içerisinde bulunduğu uçağa bindi. Uçak, saat 20.00 sıralarında Türkiye’ye doğru hareket etti. Ağzındaki ve gözlerindeki bant açılan Öcalan’ın yolculuğu 6,5 saat sürdü. Öcalan, 03.30’da İstanbul’a getirildi ve İmralı’ya götürüldü.
         Böylelikle Türkiye tüm dünya kamuoyu ile ortak hareket ederek PKK’yı ve örgütün 1 numaralı adamını ele geçirmiş oldu ve bunu Avrupa , Amerika , Rusya ile siyasi kanallardan yaptığı deha düzeyindeki uluslararası ilişki diplomasisiyle gerçekleştirdi.

İkincisi , 9 Ekim 2019
         Türkiye , azledilmenin sınırlarında dolaşan ve Abd kurumlarınca yalnızlaşan Trump’ın onayıyla Suriye’ye Barış Pınarı Harekatı ile hava destekli kara harekatına başladı. Tüm Batı ülkelerinin açıkça ve doğrudan destekledikleri bölgede bulunan tek seküler yapıya savaş açtı ve bunu yaparken de tüm batıyı karşısına alacağını bile bile yaptı bunu. Birbirleri ile düşman olan Abd-İran , İsrail – Filistin dahil tüm batı devletleri ( İspanya ve Macaristan hariç ) ve başını Suudi Arabistan’ın başını çektiği Arap Birliği Türkiye’nin karşısında konumlandı. Ayrıca , sınırlarına girdiğimiz Suriye hükümeti ile Türk hükümetleri arasında doğrudan iletişim bulunmamakta.
        Tek ortağımız gibi görünen Trump’ın desteği ikili ruh haline ve seçim stratejine bağlı  ;  6 Ekim Pazar akşamı Erdoğan ile Trump’ın telefon konuşmasının akabinde ABD yetkilileri;” Türkiye’nin hazırlandığı Suriye’nin kuzeyinde 480 km uzunluğunda ve 30 km. eninde bir barış koridoru oluşturmasına onay verildiğini” açıkladı… Akabinde Trump bu açıklamayı güçlendiren tweetler atmaya başladı. “Saçma savaştan bıktığını, askerlerini çekeceğini, Amerikalıların vergilerini artık harcamayacağını, İŞİD’in sorumluluğunu da Türkiye’ye bıraktığını, bu işin içinden Türkiye, AB, İran, Rusya ve Kürtler çıksın” diyen tweetlerini izledik. Bu tweetlerde; bir yandan ABD Türkiye’nin harekâtını açıklıyor, diğer yandan İŞİD tehlikesini de Türkiye’nin kucağına bırakıyordu.

        Ancak saatler geçmeden Trump; “Türkiye’nin ekonomisini çökertebileceğini, Rahip Branson sürecinde olduğu gibi Türk parasını değersizleştireceğini, bunları yapabilecek yüce bilgelikte olduğunu, Türkiye’nin dostluğunu ve fedakârca mücadelesini hatırlatarak tehdit ve övgüler içeren tweetler atıyordu… Sonunda; “ ‘Bitmek bilmeyen savaşları bitirin’ (End the endless wars) etiketiyle Erdoğan’ı 13 Kasım’da Beyaz Saray’a davet eden tweeti attı… Yani Trump bir söylediğini hemen sonra yok saydı…

       Batı kamuoyu tüm haberlerde Türkler Kürtlere saldırdı manşetleriyle operasyonu ir resmî ve onay veren Trump ‘ı da Kürtleri satmakla yargılayıcı manşetlerle doldurdu. Kaldı ki; Suriye sınırlarında Türkiye’nin Türkmen, Kürt ve Arap soydaşları var. Onlara ve ülkede yaşayan Kürt ve Araplara algıda ters gelecek bir üslup ve eylem iç kargaşaya neden olabileceği söylemler de açık. Korkarım ki; Savaşı başlatan oluruz ama bitiren olamayız! Sorunu ortadan kaldırmak için gerçekleştirdiğimiz harekat başımıza daha büyük dertler açabilir. Çünkü ,
1-    Abd istihbaratı ve Ypg şimdiden elindeki İşidliler üzerine bir strateji kurmaya başlayacağına dair emareler gelmeye başladı bile.
2-     İşid’in kontrolünün Türkiye’ye yıkılması da korkutucu başka bir başlık.
3-     Harekat ortağımız olan ÖSO’nun da birçok muhalif grubun birleşmesinden oluşması ve operasyon sonrası o bölgede kontrolü sağlamasıyla bu duruma Suriye hükümetinin nasıl bir tavır koyacağı da bir muamma.