İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

1 MART TEZKERESİNİ HATIRLAMAK

1 Mart Tezkeresi Nedir? TSK’nın yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye’de bulunması için hükümete Anayasa’nın 92’nci maddesi uyarınca yetki verilmesini içeren ve 62.000 yabancı askeri personelin 6 ay süreyle Türkiye’de kalmasını düzenlemesini amaçlayan tezkere idi. ABD, TSK’yı kendi kontrolü dahilinde Irak’ın kuzeyine yeni cephe açarak sokmayı amaçlamış fakat 1 Mart 2003 tarihinde TBMM’den red kararı alınmıştı. Elbet burada ABD’nin 2003 tarihindeki Irak müdahalesini anmak gerekmektedir.
2002 yılında Bush, yayınladığı Ulusal Güvenlik Stratejik Belgesinin en dikkat çeken yanı ulusal güvenliğin altını çizmesiydi. Bu uğurda İran, Kuzey Kore ve Irak gibi ülkeler ise söz konusu güvenliği tehdit eden ülkeler olarak saptanmış ve hatta şer ekseni olarak adlandırılmıştır.
ABD’nin 2003 yılında girdiği Irak’ta Özgürlük Operasyonu adını verdiği işgali başlatmıştır. İşgalin meşruluğunun sağlanması adına dayandırdığı temel gerekçeler ise; uluslararası barışın ve güvenliğin yumuşak karnı olan kitle imha silahlarının varlığı ve nükleer silah üretme tehdidi ve buna bağlı olarak da 11 Eylül saldırısının öznesi olan El Kaide terör örgütüne destek vermesi olmuştur. ABD’nin uluslararası toplumun desteğini alamamış olması hukuki meşruiyet için eski Güvenlik Konseyi kararlarına atıf yapmaya başvurmasına neden olmuşsa da BM’den de açık beyan ile kuvvet kullanma yetkisinin çıkmaması meşruiyet sorununu ortadan kaldıramamasına neden olmuştur. Henry Kssinger, 2002’deki konuşmasında Irak’ın halkına ve uluslararası alana silahlarını kullanması, terörist tehdidinin ulus devlet egemenliğini aşan bir duruma getirdiğini ifade etmiştir. Bu durum karşısında eylemsizliğin, daha fazlasını deneyimlemek anlamına geldiğini düşünen Kssinger, müdahalenin yalnızca askeri harekattan ibaret olmadığını kademeli olarak bölgeye özgürlük ve demokrasinin getirileceğini ortaya koymuştu. Fakat sahiden demokrasi gibi bir olgu askeri bir harekatla mı yerleştirilebilir? Peki kuvvet kullanımı ile yerleştirilen demokrasi ne kadar yaşar?
Söz konusu işgal sonrasında ABD’nin kuzeyden ikinci bir cephe açma arzusu doğrultusundaki taleplerle sıkıştırılmış vaziyette kalan Türkiye 3 aşamalı tezkere sürecinden geçmişse de 1 Mart olan ikinci tezkere konumuz dahilinde olandır.
11 Eylül saldırısının öznesi Afgan kökenli El-Kaide örgütüyse de bedelini ödeyenler Afganistan ülkesinin tamamı ve Irak olmuştur. Afganistan işgalinden sonra düşman listesine Irak’ı ekleyen ABD, 2003 yılında girdiği Irak’ta tam hakimiyetin sağlanması adına ülkenin kuzeyinde gerçekleştireceği operasyon için Türkiye’den kara ve hava sahasının kullanımını talep etmişti ancak anayasanın 96. maddesinde öngörülen salt çoğunluğa ulaşılamamış, bu durumda, tezkere kabul edilmemişti. İç siyasal meseledeki oy karmaşıklığı sorunu ise ülke gündemini uzun süre oyalamıştı nitekim 264 kabul ve 250 ret oyu çıkarken, 19 çekimser oy kullanılmıştı. AKP milletvekilleri kabul oyu çıktı sanarlarken içtüzükün nitelikli çoğunluk (330 milletvekili) gerektirdiği hususunu göz ardı etmişler ve hatta her ne kadar çıkan oy red olarak pratik yansımasını bulsa da teorik tartışmada netliğe kavuşmuş bir olay olmamıştır.
CHP’nin red yanlısı tutumunun nedeni uluslararası hukukun teamüllerine uygun olmayan bir askeri eylemin siyasal ve ahlaki kabule muhtaç olduğu inancını taşırken, iktidara yeni kavuşmuş olan ve yüzünü Batı’ya dönük politika şekillendiren AKP ise ABD karşıtı tutumlardan oldukça uzak durma hususunda oldukça titizdi. Mevzu bahis gelişmeleri seyreden ve hafızalarımızdan çıkmayan 11 Türk askerinin başlarına çuval geçirilmesi olayı ise red oyunun, ahlaki değerden yoksun intikamıydı.
2003’den bu yana 1 Mart tezkeresi kabul edilseydi? Sorusu da epey gündem olan meselelerden birisidir. Üzerine oldukça çeşitli görüş bulunmaktadır. Türkiye’nin önemli mücadele alanlarından biri olan PKK’nın yerleşkesi Kuzey Irak olması Türkiye açısından bir taşla iki kuş anlamına geldiği ileri sürülmüşse de tezkerenin geçmesi durumunda PKK’nın varlığını sonlandırmak adına gerçekleştirilen bir saldırı meşruiyetten yoksun olacaktı nitekim Türkiye’nin mücbir nedenler dışında bir çatışma gerçekleştirmeyeceği yazmaktaydı. Esasen tezkerenin kabul edilmesi, hukuki dayanağa sahip olmayan ve hatta işgalden sonra nefret söylemlerine konu olan ABD’nin haksız işgaline ortak olmak anlamına geleceği yorumu da yapılabilir. Diğer yandan yalnızca Türk askerlerinin Kuzey Irak’a taşınması durumu değil, ABD askerlerinin Türkiye topraklarında barınması da uzun vadede büyük sorun teşkil edebilecek bir meseledir.
Dönemin moda konusu olan 1 Mart tezkeresinin çok sesli bir dış politika meselesi olmasına karşın nihai karar meclise bağlanmış Abdullah Gül “her şey demokratik bir süreç içinde oldu. TBMM’nin bu kararına saygı göstermeliyiz.” Şeklinde ifade ederken Recep Tayyip Erdoğan ise “demokrasi kazandı, tam demokratik bir karar.” Şeklinde verilen mühim kararı desteklemişlerdir. 1 Mart tezkeresinin, uzun yıllar stratejik müttefik devlet olan ABD ile ayrı düşülen bir karar olması, büyük resme bakılması ve gelenekselden farklı dış politika izlenmesi bakımından son derece önemlidir.