İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Basit bir likidite krizi nasıl tüm dünyayı etkiler?

Ekonomi belki de politik, sosyal ve bireysel hareketlerimize yön veren en büyük etmen. Fakat basit bir likidite krizi nasıl genel ekonomik krizlere döner bunu biliyor muyuz? Borsada işlem gören şirketlerin hisseleri, yatırımcılar tarafından ancak tahmini/spekülatif bir biçimde büyümeleri öngörülürse yatırım kazanır.

Krizin Ayak Sesleri

Belli süre içinde bu şirketler beklenilen performansı gösteremezse yatırımcılar hisseleri satmak yoluyla zararlarını minimal seviyede tutmaya çalışır. 1929 Büyük Buhranı öncesinde ABD’nin kalbi New York Borsasında hisseler suni bir biçimde yüksekti, bu da yatırımcıların yüksek karlar kazanmasını sağlıyordu. Fakat uluslararası arenada özellikle Britanya ve Almanya, ABD’ye olan borçlarını ödemekte sıkıntı çekiyordu.

Düşen hisse değerleri karşısında herkes parasını kurtarma derdine düşüp ellerindeki tahvil senetlerini satmak için koşar. Uluslararası atmosferdeki ekonomik sıkıntıların ABD ekonomisine de yansıması kaçınılmazdı. “Black Thursday” (Kara Perşembe) olarak adlandırılan 24 Ekim 1929’de NY Borsası %11 değer kaybeder.

Panik Hali

Bu çakılmadan önce kolaydan hızlı para kazanabilmek için pek çok sıradan vatandaş da NY Borsasında işlem yapıyordu. Hızla düşen hisse değerleri karşısında herkes para kaybetmeye başlar ve şirketler artık pek de bir değeri olmayan hisse senetlerinin ederini yatırımcılara ödeyememeye başlar. 1929 Buhranı esnasında geçinecek parası kalmayan düz vatandaş bu sefer de bankalardaki birikimlerini geçinebilmek için çekmek ister.

Likidite krizi ile karşılaşan bankalar, bir dağ gibi büyüyen hesaptan para çekme talebi karşısında borç verdiği şirketlerden borçlarını ödemelerini ister. 1929 esnasında ABD firmalarının özellikle Latin Amerika’da muazzam yatırımlar yaptıklarının altını çizmek gerekir. Yani eğer bu firmalar ABD’de batacak olursa Latin Amerika başta olmak üzere krizin tüm dünyaya yayılacağı aşikardır.

Bankalardan gelen borçlarının ödenmesi talebini düşen hisselerden ötürü zaten zarar etmekte olan şirketlerin karşılaması güçleşir. Bu durumda şirketler batarken bankalar da borçlarını tahsil edemedikleri için halkın kendilerine yatırdıkları emanet parayı da onlara ödeyemez. Unutmamak gerekir ki bankaların varlıkları tamamen yatırımcıya sunacakları güvene bağlıdır. Size para yatıracak kimseyi bulamazsanız, borç veremezsiniz. Yani banka olmanın bir anlamı kalmaz.

Kriz Globalleşiyor

Büyük Buhran esnasında bankalar vatandaşa yatırımlarını geri ödeyemez hale gelir. Aynı anda şirketler bir bir batmaya başlar. Yani vatandaş artık işsizdir. Banka sistemi çöktüğü için yeni kredi bulmak imkansız hale gelir. Ufak bir borsa krizi böylece sistemsel bir ekonomik kriz haline gelmiştir. ABD’nin o dönem benimsediği daha liberal ekonomik politika fiyatların yeterince düştüğünde talebin de artacağına inanarak ekonomiye müdahale etmez.

Ancak süreç, devlet müdahalesi olmadan arz-talep dengesinin eski haline dönmeyeceğini gösterir. 1932 ABD Seçimlerinde, Franklin D. Roosevelt’in seçilmesi devletin bir süre sonra bu probleme birtakım müdahaleler yapacağını gösterir. Açık ekonomiden günbegün uzaklaşılan iki savaş arası (1919-1939) dönemde bile Almanya, Britanya, Latin Amerika başta olmak üzere tüm dünya New York Borsasında başlayan krizden derin bir şekilde etkilenir. Şüphesiz etkilerini pek çok ülkenin hala atlatamadığı 2008 Ekonomik Krizi ekonominin küreselleşmesinin bir kriz anında üreteceği darboğazı gözler önüne serdi.